Anasayfa / Dünya / Kauçuğun tarihine bakış…

Kauçuğun tarihine bakış…

Otomobil satışlarının tüm dünyada artmasıyla lastiğe yönelik talep de arttı ve Güneydoğu Asya’nın coğrafyası değişmeye başladı. Bugün bazı insanları yoksulluktan kurtaran yeni kauçuk ağacı plantasyonları, yarın olası bir çevre felaketine neden olabilir.

Bazen birkaç saatinizi otomobilinizi yıkamaya ayırırsınız. Harika bir gündür. Tüm kuzey Tayland ilkbahar güneşi altında yaşam doludur. Yeni Isuzu marka pikabınıza atlar, Tung Nha Noi köyünün içinden geçen dereye doğru sürersiniz. Siz suyun içinde dikilirken sağınızdan solunuzdan inekler, insanlar geçip gider. 21 yaşında bir delikanlısınızdır. Havalı aracınızı öyle bir temizlersiniz ki, güneşin altında bir umut ışığı gibi yanar durur.

Kısa bir süre öncesine kadar Piyawot Anurakbranpot –arkadaşları arasında “Chin” olarak tanınıyor– gibi birinin bu genç yaşta böylesine gösterişli bir araca sahip olma şansı sıfıra yakındı. Tung Nha Noi gibi ücra köylerde yaşayanlar yoksuldu. Ancak yakın dönemlerde Chin’in ailesi gibi aileler refaha kavuştu. Nedeni, Chin’in arkasında yükselen tepelerde boy gösteriyor. On yıl öncesinde bu tepeler sık tropikal ormanlarla, yerel bitki örtüsünün cömertçe oluşturduğu yoğun, gür bir örtüyle kaplıydı. Oysa şimdilerde yamaçları tıraşlanıp tek bir tür bitki ekilmiş: Hevea brasiliensis, yani kauçuk ağacı. Chin’in ailesi –ve Güneydoğu Asya’daki on binlerce aile daha– her gece plantasyonlarda kauçuk ağaçlarından özsuyu topluyor. Yoğun beyaz lateks, kovalara damlıyor. Kıvamlanarak sertleşen yapışkan madde tabakalar halinde presleniyor ve fabrikalara gönderiliyor. Orada lastik conta, kemer, izolasyon malzemesi ve otomobil lastiğine dönüşüyor. Çok ama çok yüksek sayıda lastiğe… Dünya genelinde toplanan kauçuğun yaklaşık olarak dörtte üçü otomobil, kamyon ve uçak lastiği yapımında kullanılıyor. Bu sayı, yılda neredeyse iki milyarı buluyor.
ÇİN Xishuangbanna’daki Nabanhe Ulusal Doğa Koruma Alanı’nda işçiler, işlenecek ham lateksi tanklara boşaltıyor. Bu yaratıcı parkta, bir yandan ormanın korunması için çabalanırken bir yandan da bölge sakinlerinin kauçuk toplamasına izin veriliyor.

Kauçuk o kadar bol, o kadar sıradan ve o kadar yaşamımızın içinde ki, dikkate değmez bir şeymiş izlenimi verebiliyor. Oysa bu bir hata. Kauçuk, 150 yıl boyunca dünyanın siyasal ve çevresel tarihinde büyük oranda gizli bir rol oynadı. Endüstriyel devrim mi yapmak istiyorsunuz? Öyleyse üç hammaddeye gereksiniminiz var: Makineler için çelik yapımında kullanmak üzere demir; bu makineleri çalıştırmak için fosil yakıt ve tüm hareketli parçaları birbirine bağlamak ve korumak için de kauçuk. Otomobili radyatör pervanesinin kayışı ya da radyatör hortumu olmadan çalıştırmayı bir deneyin isterseniz; anında çok kötü şeyler gelir başınıza. Soğutma sıvısını motorun etrafından esnek bir kauçuk hortum yerine sert bir metal boru aracılığıyla geçirmeyi denemek ister misiniz? Titreşim nedeniyle parçalanmasını engelleme konusunda size iyi şanslar. Endüstriyel makine yapmak için yeterince çelik ve kömür olabilir elinizde ama soğutamadığınız motorları yandığında bu makinelerin hiçbir anlamı kalmaz.

Öte yandan bazıları ise kauçuğun öneminin farkındadır. Ama onların çoğu da sentetik kimyasallardan yapılma ürün olduğunu düşünür kauçuğun. Oysa, dünyada kauçuğun yüzde 40’tan fazlası ağaçlardan elde ediliyor ve bu ağaçların hemen hepsi de
H. brasiliensis. Sentetik kauçuk üretimi doğal kauçuğa göre daha ucuz ama aynı zamanda sentetik kauçuk ondan daha zayıf, daha az esnek ve titreşime daha az dayanıklı. Prezervatiften ameliyat eldivenine ve uçak lastiğine kadar hata kaldırmayacak pek çok üründe doğal kauçuk her zaman ilk tercih oluyor.

Kauçuk özü en iyi gece saatlerinde akıyor. Xishuangbanna’daki üreticiler, bu uzun pozlamada görüldüğü gibi, ağaçları aydınlatmak için kafa lambası takıyor. Lateks, ağacın kabuğunda açılan kesiklerden kaplara damlıyor. Normal bir ağaç ayda birkaç kilo kadar kauçuk veriyor.

Demiri dünyanın her yanında bulmak mümkün, fosil yakıtları da öyle. Oysa kauçuk günümüzde neredeyse sadece Güneydoğu Asya’da yetiştiriliyor, çünkü, bu topraklar elverişli iklimle altyapının benzersiz bir bileşimini sağlıyor. Küresel ekonomide yaşanan tüm iniş çıkışlara rağmen otomobil lastiğine olan talebin artmaya devam etmesi, Güneydoğu Asya’da altına hücum benzeri bir durum yarattı. Kauçuk patlaması, dünyanın bu yoksul kesiminde yaşayan insanlara refah getirdi. Tung Nha Noi’de yeni bir pikabı olan tek isim Chin değil. Üstelik kauçuk, bölgenin yalıtılmışlığına da son verdi. Yepyeni “kauçuk otoyolları” –sonuncusu 2013’te tamamlandı– Güneydoğu Asya’daki ücra plantasyonları Kuzey Çin’deki otomobil lastiği fabrikalarına bağlıyor.

Kauçuk ticaretinin sonuçları yalnızca ekonomik değil. Güneydoğu Asya’nın Chin gibi insanlardan oluşan orduları, Hawaii’deki araştırma ve diyolog üzerine yoğunlaşan Doğu–Batı Merkezi’nden Jefferson Fox’un deyişiyle, “dünya tarihinin en büyük ve en hızlı ekolojik değişimlerinden birini” başlattı. Çin, Vietnam, Laos, Tayland, Kamboçya ve Myanmar’daki kauçuk üreticileri ormanları kesip yaktılar ve yerlerine sıra sıra H. brasiliensis diktiler. Bu süreçte, dünyanın en büyük çeşitliliğe sahip ekosistemlerinden birini monokültür yapılan tarım alanlarına dönüştürdüler, on milyonlarca insanın yaşadığı bölgedeki temel ekolojik işlevleri potansiyel olarak tehlikeye attılar. Chin’in aracındaki beş lastiğin her biri –otomobilin dört tekeri ve bir de yedek lastik– kesilip sıkıştırılarak parlak, siyah bir çembere dönüştürülmüş küçük birer tropik orman parçası aslında. Benim otomobilimdeki lastikler de öyle, sizin otomobilinizdekiler de.

Monokültür yapılan alanlar son derece verimli ama aynı zamanda son derece hassas. İnanmıyorsanız Henry Ford’a sorun. Ford’un kendi demir ve kömür madenleri vardı. Kendi enerji santrallerini inşa etmişti ve kendi orman arazisinden kereste çıkarıyordu. Michigan, Dearborn’daki River Rouge fabrika kompleksinde, bir derin su limanı, bir çelik dökümhanesi (bir zamanlar dünyanın en büyük çelik dökümhanesiydi) ve 150 kilometrelik demiryolu vardı. Otomobil üretmek için gerekli malzemenin tamamı River Rouge’da elde ediliyordu. Biri hariç: Kauçuk.
Yerli halklar, giyeceklerini su geçirmez hale getirmek ve kaba da olsa lastik çizmeler yapmak için yüzyıllardır kauçuk kullanıyordu. 19. yüzyılın başına gelindiğinde, Kuzey Amerikalılar çizme ve kaban yapmak için güneyli komşularından kauçuk alır hale gelmişti. Ancak bu ilk kauçuk kreasyonları yaz sıcağında eriyor, soğukta esnekliğini kaybediyordu. 1840’ta Amerikalı amatör kâşif Charles Goodyear’ın kauçuğu stabilize etmeyi başarmasının ardından yaygın kullanıma uygun hale geldi. Goodyear’ın keşfine vulkanizasyon adı verildi. Ve bu, bir keşifler dalgasının önünü açtı.

Kauçuğun yalnızca ilginç bir şey olmanın ötesine geçip değerli bir mamule dönüştüğünü anlayan kâşifler, lateks veren ağaçların peşinde Amazon ormanlarına doğru yola çıktılar. Kentler türemeye başladı. Aralarında en dikkat çekeni Manaus’tu. Kauçuk imparatorları, dev bir ormanla çevrili bu Brezilya kentinde büyük malikâneler inşa ettiler, mücevherler içindeki metresleriyle boy gösterdiler, ithal İtalyan mermerinden süslü bir opera binası bile yaptırdılar. Ancak, Avrupa ve Kuzey Amerika hükümetleri, siyasi denetimleri dışındaki bir ülkenin kontrolünde bulunan bu mamule bağlı olmaktan hoşnut değildi. Ve İngiltere’nin ünlü botanik bahçeleri Kew Gardens’ın yetkilileri, Amazon’dan kauçuk tohumu getirecek birini aramaya başladı. Brezilya’da bugün dahi nefret edilen Henry Alexander Wickham işte tam bu noktada devreye girdi. 1846 doğumlu Wickham, hırsları, onları gerçekleştirme konusundaki beceriksizliğiyle yarışan bir girişimciydi. 1870’lerde eşiyle birlikte Aşağı Amazon’daki Santarém kasabasında bir tütün ve şeker plantasyonu kurma çabası içindeydi. Kew Gardens’ın kendisiyle iletişime geçmesinin ardından yarım tondan fazla kauçuk ağacı tohumu topladı ve Londra’ya giden bir gemiye yükledi. Ancak, 70 bin tohumun her biri için bir ödeme talebiyle kapıyı çaldığında İngiliz yetkilileri dehşete düşürecekti. Bu tohumlardan elde edilen fidanlar, izleyen dönemde Asya’daki İngiliz, Fransız ve Hollanda sömürgelerine taşındı. Ve geleceğin kauçuk kralları, parlak baltaları ve ışıldayan lambalarıyla ekvator ormanlarına yayıldılar. 1910’a gelindiğinde, Asya’da 50 milyonu aşkın Güney Amerika ağacı yetişiyordu. Bir sonraki yıl piyasalar Asya kauçuğuyla dolunca Brezilya’da fiyatlar dibe vurdu. Büyük kârlarla işleyen kauçuk endüstrisi, ülkeyi büyük bir şok ve öfke içinde bırakarak birkaç ay içinde çökmüştü. İzleyen onlarca yıl içinde, H. brasiliensis’in günümüz Malezya ve Endonezya’sının topraklarının yanı sıra Tayland, Kamboçya, Vietnam ve Myanmar’ın güney kesimlerine de yayılmasıyla birlikte, Güneydoğu Asya kauçuk üretiminin merkezi durumuna geldi. Hızla zenginleşen plantasyon sahipleri Singapur’dan arazi almaya başladı.

BREZİLYA Aşağı Amazon Havzası’ndan geçen Tapajós Nehri kenarındaki Fordlandia’nın elektrik santrali kalıntısı üzerine güneş vuruyor. Henry Ford tarafından 1930’larda büyük maliyetlerle inşa edilen Fordlandia dünyanın en büyük kauçuk plantasyonu olmayı amaçlamıştı. Ama bunun yerine bir faciaya dönüştü. İşçilerinin yaptıkları işe yabancılaşmasına yol açan otomobil üreticisi, Brezilyalı çalışanların iş alanında Amerikan stili bungalovlarda yaşaması, şirketin kafeteryasında Amerikan stili yulaf ezmesi, buğday ekmeği ve şeftali konservesi yemesi, Amerikan stili dans etmesi ve ağızlarına alkollü içki koymaması konusunda ısrar etmişti. En büyük hatası ise kauçuk konusunda uzman bir botanikbilimciyi işe almamak olmuştu. Eğer böyle birini işe alsaydı, arazinin kauçuk için uygun olmadığını ve birbirine yakın dikilen ağaçların Güney Amerika yaprak küfüne karşı savunmasız hale geldiğini öğrenebilirdi. Ford araziyi 1945’te boşalttı.

Wickham, Aşağı Amazon Havzası’ndan geçen Tapajós Nehri kıyısındaki arazisini Henry Ford’a sattıktan bir yıl sonra, 1928’de yaşamını yitirdi. Asya kauçuğuna bağlı olmaktan nefret eden Ford, artık kendi kauçuğunu kendi sağlamaya karar vermişti. Binlerce işçi, yağmur ormanlarını keserek burada Amerikan Orta Batısı tarzı bir kent kurdu. Alanı yan yana tahta kulübeler, Baptist kiliseleri, Amerikan fırınları, restoranlar, terziler, ayakkabı tamircileri ve sinemalarla doldurdular. “Fordlandia” lakabıyla anılmaya başlanan proje, Amazonlar’daki 18 delikli yegâne golf sahasına sahipti. Boyutu muazzamdı. Kent, birkaç yüz bin insanı alacak büyüklükteydi. Ford burayı inşa etmek için toplam 20 milyon dolar, yani bugünün parasıyla 300 milyon dolar harcamıştı.

Ne var ki proje çok ender bir olay mahaline dönüşmüş, benzeri görülmemiş bir faciaya ev sahipliği yapmıştı. Şirket, inanılmaz bir kararla H. brasiliensis yetiştirme konusunda bilgisi olan tek bir kişiye dahi danışmadan, neredeyse İstanbul’un iki katı büyüklüğünde bir alanda, kauçuk plantasyonu kurmuştu. Her şeyden önce, arazi büyük ölçekli kauçuk yetiştirmeye uygun değildi. Toprak çok kumlu, yağmurlar çok mevsimseldi. Eğer bir botanikçi tutsaydı Ford, doğada kauçuk ağaçlarının asla bir araya toplanmamasının geçerli bir nedeni olduğunu öğrenecekti. Çünkü kauçuk, Güney Amerika yaprak küfünün saldırısına fazlasıyla açık bir ağaçtı.

Biyologların verdiği isimle Microcyclus ulei’nin kauçuk ağaçlarına bakışı, karınca ordularının kurbağalara bakışıyla aynı: Ağız dolusu yemek. Tarihçi Greg Grandin, Fordlandia başlığını taşıyan kitabında, “Mantar, ağaçları hemen öldürmüyor,” diye açıklıyor. “Sporları yaprakta tünel kazıyor, yaprak düşene kadar tüm besinini tüketiyor. Yaprak yeniden büyüyünce mantar tekrar saldırıyor.” Grandin, “Ağaçlar giderek zayıflıyor, ya cüce filiz vermeye başlıyor ya da ölüyor,” diye ekliyor.

Mücadele sessiz, uzun süreli ve ağaç açısından hemen her durumda ölümcül. Doğada Microcyclus ulei sporları bir kauçuk ağacından diğerine kolayca atlayamıyor. Çünkü ormandaki ağaçlar birbirinden oldukça uzak duruyor. Plantasyonlarda ise açık büfede sergilenen yemekler gibi birbirlerine yakın oldukları için, mantar birinden diğerine tabaktan tabağa geçercesine kolayca sıçrıyor.

Özetle, bir kauçuk plantasyonu kurduğunu düşünen Ford, aslında devasa bir mantar kuluçka makinesine inanılmaz paralar yatırmıştı. Dolayısıyla 1935’te kaçınılmaz olan gerçekleşti. Fordlandia’nın kauçuk ağaçları birkaç ay içinde tüm yapraklarını döktü; hem ekolojik bir afet, hem de ekonomik bir yıkımdı bu. On yıl sonra Ford, araziyi sessiz sedasız, yok pahasına satarak bölgeyi terk etti. O dönemden bu yana geçen yetmiş yıl içinde, Orta ya da Güney Amerika’da kauçuk plantasyonu kurmak için yapılan tüm girişimler başarısızlıkla sonuçlandı. Kazanan, hep mantar oldu.
Tayland’daki So Phisai’nin dış mahallelerine doğru otomobille ilerliyoruz. Havada bir manikür salonu kokusu var. Nedeni, kauçuk ağaçlarından alınan lateksi sertleştirmekte kullanılan formik asit. Hemen her evde çanak antenli yeni çatılar göze çarpıyor. Formik asit kokusu aynı zamanda paranın kokusu. So Phisai’de yaşayanların çoğu Sommai Kaewmanee gibi olmak istiyor. Topraksız göçmen bir ailenin oğlu olan Kaewmanee, borç para alarak 1992’de kasabanın ilk kauçuk ağaçlarını ekmiş. O sıralarda So Phisai’de herkesin manyok ektiğini ve iki yakasını ancak bir araya getirebildiğini söylüyor. Gençler iyi bir iş bulmak için Bangkok’a gitmek zorundaymış. Kaewmanee borç parayla üç hektarlık alana bin 500 ağaç dikmiş ve kauçuk ekenlerin milyoner olacağı vaadiyle üç çiftçiyi daha kendisine katılmaya ikna etmiş. (Çoğu üreticinin bu hedefe yaklaştığını söylüyor.)
Rakamlar bir grafik haline getirilse, küresel otomobil satışlarını yansıtırdı: Yukarı doğru ağır ama belirgin bir ilerleyiş söz konusu. Kauçuktan gelen zenginlik azar azar birikerek, yeni bir ev, havalı bir dört çeker ve okuldan eve gelen çocuklarının gözlerini dikip baktığı taşınabilir elektronik cihazlar almasını sağlamış. Kaewmanee, çiftçilerin yüzde 90’ının H. brasiliensis ektiği bucağının tarım müdürü olmuş. Halihazırda 75 bin civarında ağacı var. Fideliğinde yılda 1 milyon fide satıyor. So Phisai civarında hâlâ lastiğe dönüştürülmeye hazır orman arazisi olduğunu söylüyor.

nationalgeographic

Diğer Haber

Kovid-19 aşılarının kalp hastalığı ve pıhtılaşmaya yol açmadığı ortaya çıktı

Kovid aşılarının kalp krizine ve pıhtılaşmaya yol açtığı iddialarının konuşulmasının ardından Oxford Üniversitesi’nden dikkat çeken …

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir