İSTANBUL (AA) – GÜLSELİ KENARLI – Bandırma Onyedi Eylül Üniversitesi Denizcilik Fakültesi Dekan Yardımcısı Doç. Dr. Levent Bilgili, Akdeniz'in emisyon kontrol alanı ilan edilmesiyle, kükürt oksit emisyonlarında yüzde 80, parçacıklı madde emisyonlarında ise yüzde 25 azalma sağlanacağını söyledi.
Türkiye'nin ev sahipliğinde 2021'de düzenlenen Barselona Sözleşmesi 22. Taraflar Konferansı'nda alınan kararla, Akdeniz, ekosistemin iyileştirilmesi amacıyla emisyon kontrol alanı olarak belirlendi.
Bir yıl sonrasında Uluslararası Denizcilik Örgütü'nün (IMO) bu kararı kabul etmesiyle Akdeniz'de faaliyet gösteren gemilerin kullandığı yakıtın kükürt içeriği azami yüzde 0,1 olarak belirlendi.
1 Mayıs 2024'te yürürlüğe giren, bununla birlikte gereklilikleri 1 Mayıs 2025'te uygulanmaya başlanacak olan karar doğrultusunda gemiler, emisyon sınırlamasına uymak için düşük kükürt içerikli yakıt kullanmak veya egzoz gazı temizleme sistemi gibi teknolojilerden faydalanmak zorunda olacak.
Uygulamaya ilişkin AA muhabirinin sorularını yanıtlayan Bilgili, emisyon kontrol alanlarını, hava kalitesini artırmak için IMO tarafından belirlenen ve temel olarak gemi kaynaklı kükürt oksit ile azot oksit emisyonlarının azaltılmasının amaçlandığı bölgeler olarak tanımladı.
Bunlara ek olarak, parçacıklı madde (PM) emisyonlarının da engellenmesinin amaçlandığını belirten Bilgili, halihazırda, sınırları kesin ve ayrıntılı koordinatlarla belirlenmiş olan, biri Kuzey Amerika kıyılarında diğeri Baltık ve Kuzey Denizi'nde olmak üzere iki aktif emisyon kontrol alanı bulunduğu bilgisini verdi.
– “Her gemi kendi bayrak devletinden sertifika alacak”
Gemi emisyonlarını iki başlıkta incelemek gerektiğini anlatan Bilgili, “Birinci grup, sera gazı emisyonları olan karbondioksit ile metan. İkinci grup ise atmosferik kirleticiler olan kükürt oksitler, azot oksitler, parçacıklı maddeler. Akdeniz şimdilik sadece kükürt oksit emisyonlarının kısıtlandığı bir bölge olarak tanımlandı ve bu, kükürt oksit emisyonlarında belirgin bir azalma sağlayacak. Ayrıca, kükürt oksit emisyonlarının parçacıklı madde emisyonlarıyla doğrudan ilişkili olması nedeniyle, bunlarda da azalma bekleniyor. Bu sera gazı emisyonlarını doğrudan etkilemeyecek ama bazı yenilikçi teknolojiler sera gazı emisyonlarını kısmen azaltabilir.” diye konuştu.
Uluslararası sularda seyreden bir geminin kullandığı yakıtın içerdiği kükürt oranının kütlece yüzde 0,5, emisyon kontrol alanlarına giren gemilerde ise en fazla yüzde 0,1 olabileceğini kaydeden Bilgili, uygulama devreye girdikten sonra, söz konusu alana giriş yapacak olan her geminin, kendi bayrak devletinden Uluslararası Hava Kirliliği Önleme Sertifikası (IAPP) sağlamak zorunda olacağını vurguladı.
Bilgili, “Bu sertifika, geminin emisyon kontrol alanı sınırlamalarına uygun olarak ya düşük kükürt içeren yakıt kullandığını ya da emisyonları uygun bir yöntemle azaltabileceğinin belgesidir. IMO, uygulama yürürlüğe girdikten sonra doğrudan bir kontrol yapmaz. Kontroller, bayrak ile liman devletlerinin gözetim ve denetiminde gerçekleştirilir. Herhangi bir uygunsuzluk durumunda bayrak ve liman devletinin gemiye yaptırım uygulama hakkı bulunur.” değerlendirmesini yaptı.
Akdeniz’de yıllık 30 bin civarında geminin operasyon halinde olduğuna değinen Bilgili, bu gemilerin neden olduğu emisyonlara ilişkin şunları söyledi:
“Gemilerin, 2020 yılı itibariyle kükürt oksit, parçacıklı madde, azot oksit ve karbondioksit üretimi sırasıyla 168 bin, 48 bin 100, 1 milyon 160 bin ve 51 milyon 700 bin ton olarak tahmin ediliyor. Dünyada küresel ölçekte üretilen sera gazı ve kükürt oksit miktarı ise sırasıyla 54 milyar ve 69 milyon ton civarında. Bu durumda, mevcut verilere bakılırsa Akdeniz gemi trafiğinin neden olduğu sera gazı ve kükürt oksit emisyonlarının küresel emisyonlara oranı sırasıyla yüzde 0,24 ve yüzde 0,1 seviyelerinde. Bu değerler düşük gözükse de yoğun nüfuslu bir bölge olan Akdeniz’deki hava kalitesine ciddi olumsuz etkiler bırakıyor. Emisyon kontrol alanı uygulamasıyla, Akdeniz'de kükürt oksit emisyonlarında yüzde 80, parçacıklı madde emisyonlarında ise yüzde 25 civarında bir azalma bekleniyor. Bu değerler, yenilikçi teknolojilerin kullanımı ve iyileştirmelerle daha da artabilir.”
– “Marmara Denizi'nde de yüzde 80 azalma potansiyeli var”
Dünya genelindeki araştırmalara atıfta bulunan Bilgili, emisyon kontrol alanı ilan edilen denizlerde kükürt oksit emisyonlarının azaldığını, kendi çalışmalarında da Marmara Denizi'nin emisyon kontrol alanı ilan edilmesi halinde yüzde 80'e varan azalma potansiyeli tespit ettiğini bildirdi.
Gemi sahipleri ve işletmecilerinin, çevresel ve ekonomik faktörlerle yakından ilgilendiğini işaret eden Bilgili, kükürt oranı düşük yakıtların genellikle daha temiz ve pahalı olmasından dolayı maliyetlerin artabileceği ancak cezai yaptırımlara uğramamak için yatırımdan kaçılamayacağını dile getirdi.
Bazı tersanelerin emisyon kontrol alanlarında çalışabilecek gemiler üretme tecrübesi bulunduğuna değinen Bilgili, karbonsuzlaşma konusunun akademik ve sektörel ortak yürütüldüğünü, bu nedenle de uygulamaya genel olarak hazır olduklarını ifade etti.
– “Azot oksit kısmen müsilajın artmasına neden olabilir”
Akdeniz'de yaşayan milyonlarca insanın sağlıklı bir yaşam beklentisi olduğunu aktaran Bilgili, sözlerini şöyle tamamladı:
“Gemi emisyonları, insan sağlığı üzerinde ciddi etkilere sahiptir, kalp ve damar hastalıkları, akciğer kanseri ve astım gibi sağlık sorunlarına neden olarak yılda yaklaşık 60 bin kişinin erken yaşta ölmesine yol açabilir. Ayrıca, bu emisyonlar güneş ışığı altında ozon gazına dönüşerek tarım arazilerine zarar verebilir, asit yağmurlarına sebep olarak tarım ve şehir yapılarında olumsuz etkilere, yer altı sularının kirlenmesine neden olabilir. Emisyon kontrol alanı ilanı, bu etkileri tamamen ortadan kaldırmayabilir ancak önemli ölçüde azaltabilir. Gemilerin ürettiği azot oksitler, deniz suyunda ayrışıp mikroskobik deniz canlıları için bir besin kaynağı olan azota dönüşerek müsilajın artmasına da kısmi etki yapabilir.”