BRÜKSEL (AA) – 6-9 Haziran’da yapılan seçimlerden AP’nin en büyük grubu olarak çıkan Avrupa Halk Partisinin (EPP) adayı von der Leyen, AB liderleri tarafından önerilmesinin ardından dün AP’de yapılan oylamada AB’nin yürütme organına 5 yıl daha başkanlık etmek için güvenoyu aldı.
- Ursula von der Leyen bir kez daha AB Komisyonu Başkanı seçildi
Şimdi ise Alman siyasetçinin ekibinin yani her bir üye ülkeden 27 Komisyon üyesinin belirleneceği süreç başlayacak. AP, von der Leyen’in “kabinesini” topluca oylayacak ve yeni Komisyon görevi devralırken kriz dolu 5 yıl geride kalacak.
Von der Leyen, güvenoyu yoklaması öncesine AP Genel Kurulu’na hitabında hem geçmiş 5 yıldaki icraatlarını savundu hem de gelecek 5 yıllık vizyonunu çizdi.
Yol haritasını AB içerisinde aşırıcılıkla, kutuplaşmayla, yolsuzlukla, organize suçlarla ve düzensiz göçle mücadele, iklim hedeflerini çiftçi dostu tarım politikalarıyla uyumlama, rekabetçiliği ve yatırımları artırma, Birliğin dış savunmasını güçlendirme, Ukrayna’ya desteği sürdürme olarak belirledi.
Ekonomiden dış politikaya yoğun eleştiriler
Von der Leyen’in mesajları, kendi grubu EPP dışında, bir önceki dönemden müttefikleri sosyalist S&D ve liberal Renew Europe’un (Avrupa’yı Yenile) yanı sıra Yeşiller’e de hitap eder nitelikteydi.
Bu 4 gruptan milletvekilleri, von der Leyen’in ardından kürsüdeki konuşmalarında Hıristiyan Demokrat siyasetçiye desteklerini ifade etse de AP’deki sağ, aşırı sağ ve sol gruptan birçok milletvekilinin sert eleştirilerine ve hatta protesto eylemlerine sahne oldu. Milletvekilleri, von der Leyen’in görev süresi boyunca karşılaştığı krizler karşısında takındığı tutuma çokça atıfta bulundu.
Zira von der Leyen geçen dönemde bir yandan Kovid-19 salgını sırasında AB’nin ilk aşı tedarik süreci ve dağıtım gecikmeleri nedeniyle eleştirilere maruz kalırken diğer yandan iddialı iklim politikaları için yaptığı baskı nedeniyle bunların ekonomik etkilerinden endişe duyan kesimlerin muhalefetiyle karşılaşmıştı.
Von der Leyen’in, İsrail’in 7 Ekim 2023’te Gazze’ye başlattığı saldırıların ardından takındığı tavır ve İsrail’e sunduğu “koşulsuz destek” tepkilere yol açmıştı. Saldırıların başladığı günlerde İsrail’e “destek” ziyaretinde bulunan ilk liderlerden biri olan von der Leyen’in sivil kayıplara rağmen “İsrail’in kendini savunma hakkına” vurgu yapan söylemleri, AB’nin İsrail-Filistin politikasına yönelik geleneksel nispeten dengeli yaklaşımından sapma olarak görülmüştü.
Son olarak 16 Temmuz’da AB Adalet Divanı’nın von der Leyen yönetimindeki Komisyon’un aşı anlaşmalarında şeffaf davranmadığına hükmetmesi, hakkında daha önce “görevi kötüye kullanma” suçlamasıyla açılan davayla birlikte güvenoyu yoklamasına “yolsuzluk” gölgesi de düşürmüştü.
Bu mirası hatırlatan milletvekilleri, Avrupa’nın bugün 5 yıl öncesine göre çok daha zayıf olduğunu, rekabet gücünün baltalandığını, koşulların giderek daha da kötüleştiğini, tarım sektörünün iflas ettiğini, AB’nin artık dünya siyasetinde bir “aktör” olmadığını savundu.
Bazı milletvekilleri, Binyamin Netanyahu hükümetine verdiği koşulsuz destekle von der Leyen’in Gazze’deki “soykırımdan” sorumlu olduğunu belirterek Komisyon’a değil cezaevine gitmesi gerektiğini, bazıları ise Kovid-19 aşı anlaşmalarında yolsuzluk yaptığı gerekçesiyle AP’de değil hakim karşısında olması gerektiğini söyledi.
Aşırı sağın artan ağırlığı
Von der Leyen’in yeni AP’de yer aldığı ilk oturum, gelecek 5 yılda hakim olacak siyasi atmosfere dair önemli ipuçları da verdi. Güvenoyu alsa da von der Leyen’i AB’nin her görüşünden itirazların, eleştirilerin, protestoların ve zorlu tartışmaların yürütüleceği bir dönem bekliyor.
Zira bu eleştirilerin önemli kısmı, seçimlerden güçlenerek çıkan ve AP’de hem grup hem de sandalye sayısını artıran aşırı sağcı vekillerden, diğer kısmı ise bunun karşısında daha da marjinalleşen sol kesimden geldi.
Von der Leyen’i en fazla zorlayacak kesim ise şüphesiz aşırı sağ olacak. Komisyon Başkanı ikinci döneminde ilkine kıyasla daha fazla milletvekilinin oyuyla seçilmiş olsa da Avrupa siyasetindeki sağa kayma, 2019’a kıyasla farklı bir döneme işaret ediyor.
Von der Leyen’in politikalarına itirazların yanı sıra AB siyasetindeki eksen kayması, daha fazla üye ülkenin Birliğin politika süreçlerine etki etme yönündeki isteğini de beraberinde getiriyor. Bu, Komisyon Başkanı’nın yeni dönemde AB zirvelerinde daha fazla sayıda popülist liderle müzakere etmek zorunda kalacağı, bir yandan yasa tekliflerine daha fazla muhalefetle karşılaşırken diğer yandan yasaların uygulanmasını denetleme rolünde de zorlanacağı anlamına geliyor.
Yol haritasında zikrettiği Europol’ü Avrupa çapında bir polis teşkilatı haline getirme, Avrupa hava savunması sistemi kurma, yatırımları altyapı ve sanayiye yönlendirecek yeni bir Temiz Sanayi Anlaşması, rekabetçiliği ve yenilikçiliği artıracak ortak sınır ötesi projelere odaklanacak yeni Avrupa Rekabetçilik Fonu hedefleri gibi geleneksel olarak üye ülkeler tarafından yönetilen alanlarda “birlik” sağlamak, von der Leyen için kolay olmayacak.
Dış politikada zorlu gündem
Dış meselelerde Von der Leyen’in önündeki en önemli konuyu elbette ki Ukrayna’da devam eden savaş oluşturacak. Son iki yılda olduğu gibi von der Leyen’in göreve fiilen başlayacağı ekim ayı, kışa girerken Ukrayna’nın askeri ihtiyaçlarının da arttığı bir döneme denk geleceği için bu ülkeye verilecek mali ve askeri desteğin artırılması yeni Başkan’ı zorlayacak konular arasında olacak.
Yükselen aşırı sağcı, milliyetçi akımların özellikle Rusya ile ilişkiler ve Ukrayna’ya destek konularında da Birliğin bütünlüğünü zora sokma ihtimali bulunuyor.
Diğer yandan ekim ayında ABD başkanlık seçimleri yapılacak. Von der Leyen, transatlantik ittifakın güçlü savunucusu olarak Joe Biden yönetimiyle yakın ilişkiler kurdu. Eski Başkan Donald Trump’ın yeniden seçilmesi ihtimali, geçen aylarda savunmaya yatırım yapmayan müttefiklerine NATO şemsiyesi sağlamayacağı, Ukrayna’ya desteği keseceği yönündeki söylemleri, AB içerisinde endişelere yol açmıştı.
Bu durum AB ülkelerinde ABD ile Trump döneminde gerileyen ilişkiler, Rusya’nın Ukrayna’ya ait Kırım’ı yasa dışı ilhakı ve Ukrayna’da savaşla sonuçlanan tavrı, buna karşılık ABD’nin ise Rusya yerine Çin’den yönelen tehdide odaklanması gibi gelişmelerle ortaya çıkan ve Biden dönemiyle nispeten hafifleyen “savunmada özerklik” tartışmalarını alevlendirmişti.
Von der Leyen’in dün verdiği “savunmada gerçek birlik kurma zamanı” mesajı bu endişeye bir yanıt niteliğinde olsa da ortak savunma ve güvenlik araçlarında karar almanın üye devletlerin oy birliği esasına dayanması bunları iddialı ve zorlu hedefler haline getiriyor.
Ayrıca savunma harcamalarında yeterli artışın sağlanamaması, askeri altyapı yetersizliği, muhtemel kriz bölgelerinde üye devletlerin birbirleriyle çakışan öncelikleri, farklı tehdit algıları gibi hususlar da ek zorluklar doğuruyor.
Muhabir: Selen Valente