İngiltere merkezli bir düşünce kuruluşu olan New Nuclear Watch Institute (NNWI) tarafından yayınlanan yeni bir araştırma, enerji güvenliği riskine karşı en iyi çözümün nükleer enerjiye yönelmek olduğunu ortaya koydu.
Enerjinin sürekli, güvenilir, temiz ve çeşitli kaynaklardan uygun miktarlarda ve uygun fiyatlarla sağlanması ve yüksek verimlilikte tüketilmesinin yanı sıra, dünyadaki enerjinin akılcı ve tasarruflu kullanılmasına dayanan enerji güvenliği, günümüzde ulusal ve uluslararası boyutta en çok tartışılan konulardan biri. Bir yandan artan enerji ihtiyacına çözüm bulmaya, bir yandan da iklim değişikliğiyle mücadele amacıyla enerji çeşitliliğini sağlamaya çalışan gelişmiş ülkeler, sera gazına yol açan fosil yakıtlara alternatif olarak rüzgar, güneş gibi yenilebilir kaynaklara ve nükleer enerjiye yöneliyor.
O ülkelerden biri olan Türkiye de Akkuyu Nükleer Güç Santrali (NGS) ile enerji güvenliğini garanti altına almaya hazırlanıyor. Uzmanlara göre Akkuyu NGS, enerji talebi her yıl artan ülkeyi kömürden ve bazı durumlarda doğalgazdan da ucuz olabilen nükleer enerji sayesinde gelişmiş ülkeler seviyesine taşıyabilir. Karbon emisyonlarının düşürülmesi için atılan adımlara da katkıda bulunacak olan santral, aynı zamanda Türkiye’nin enerjideki dışa bağımlılık oranını düşürecek.
İngiltere merkezli bir düşünce kuruluşu olan New Nuclear Watch Institute (NNWI) tarafından kısa süre önce yayınlanan yeni bir araştırma da enerji güvenliği riskine karşı en iyi çözümün nükleer enerjiye yönelmek olduğunu ortaya koydu. “Net-Sıfır Emisyon Çağında Enerji Güvenliği ve Nükleer Enerjinin Sistem Değeri (Energy Security in the Age of Net-Zero Ambitions and the System Value of Nuclear Power)” başlıklı raporda, nükleer gücün karbonsuzlaştırmaya ve sürdürülebilirliğe katkı sağlayacağı belirtildi.
“Enerji güvenliği riskleri düşük, yönetilebilir ve tedbirlerle hafifletilebilir”
Rapora göre, bazı medya ve siyasi söylemlerin aksine, kurulum öncesinden işletmeye ve servis dışı bırakma sürecine kadar tesisin yaşam döngüsünün her aşamasında OECD dışındaki nükleer tedarikçilerin katılımından kaynaklanan enerji güvenliği riskleri, düşük dereceli, yönetilebilir ve özenli düzenleyici tedbirlerle hafifletilebilir.
Rapora ilişkin açıklama yapan NNWI Başkanı Tim Yeo, “İklim değişikliği artık insanlık için varoluşsal bir tehdit haline gelmiştir. Bu zorluğun üstesinden gelmek için dünyanın dört bir yanındaki hükümetler, jeopolitik kaygıları bir an önce bir kenara bırakmalı ve mevcut tüm düşük karbonlu teknolojileri uygulama noktasında tek ses olmalıdır” ifadelerini kullandı.
Nükleer kapasitenin azaltılması risk oluşturuyor
Yeo, sözlerini şöyle sürdürdü: “Nükleer gücün, büyük çapta temiz elektrik üretmenin en güvenli yolu olduğu kanıtlanmıştır. Nükleer endüstrinin doğasında, araç-gereç tedarikçilerinin, tesis geliştirenlerin ve müşterilerin çıkarları yakından ilişkilidir. İthal edilen nükleer teknoloji kaynaklı enerji güvenliği riskleri aslında daha kolay yönetilebilir risklerdir ve bu nedenle bu riskler, ithal fosil yakıtlara nazaran potansiyel olarak daha düşük seviyededir.”
Rapora göre, yeni nükleer yapı, sistem düzeyinde enerji güvenliğine katkıda bulunurken, elektrik şebekesinin direncini arttırmaya ve enerji ithalatına olan bağımlılığı azaltmaya da yardımcı oluyor. Rapor ayrıca, nükleer kapasitenin azaltılmasının, enerji güvenliği için önemli riskler oluşturduğunu da gösteriyor.
“Nükleer gücün kattığı değeri kabul etmek hayati önem taşıyor”
NNWI Kıdemli Araştırmacısı Charles Hart da nükleer enerjinin karbondan arındırma çabalarında karar vericiler için enerji güvenliği risklerine yönelik halihazırda mevcut bir çözüm olduğunu vurguladı. Hart, “Karbonsuzlaştırmaya doğru adım adım ilerlerken, kanıtlanmamış teknolojilerin geliştirilmesi, ithalat ortaklarımızın giderek genişlemesi, yenilenebilir kalkınmanın maliyet eğrisinin ne yönde ilerlediği, şebeke altyapısını yenilenebilir dağıtıma nasıl uyarladığımız ve özerkleşme etkisi gibi ileriye dönük birtakım riskler bulunmaktadır. Bütün bunlar, çeşitlendirilmiş bir enerji karışımı oluşturma sürecinin bir parçası olsa da şu anda odaklanmamız gereken şey uygulanabilir bir çözüme sahip olduğumuz gerçeğidir. Daha geniş, çeşitlendirilmiş bir sistemin belkemiği olacak da olsa nükleer enerjinin tüm sisteme sağladığı enerji güvenliği katma değeri gerçeğini kabullenmemiz gerekmektedir. Atılacak ikinci adım, bu değerin, karbonsuzlaştırmanın nihai olarak elde edilip edilemeyeceği veya ne zaman ve ne hızda elde edileceğinin önemli bir belirleyicisi olacağının farkına varmaktır. Bu yüzden nükleer gücün, karbonsuzlaştırılmış bir güç olarak taşıdığı değerin yanı sıra güvenlik anlamında kattığı değeri de kabul etmek hayati önem taşımaktadır” dedi.
Makroekonomik tahmin danışmanlığı TS Lombard’da EMEA ve Global Politik Araştırmalar Genel Müdürü Christopher Granville ise enerji tüketicisinin de unutulmaması gerektiğini dile getirerek “Elimizdeki NNWI raporunda ortaya konan geniş kapsamlı soruları bir an durup düşünmek ve sera gazı emisyonları ile ilgili aciliyetin yanı sıra bunları kamuoyunun takdirine sunmak oldukça önem arz etmektedir. Karar vericiler bir araya gelerek, ürünleri düşük karbonlu elektrik üretimiyle teslim eden ve aynı zamanda bu süreçte en fazla zarara uğrayacak olan sektörleri de kurtaracak nitelikte çeşitli ve güvenli temalar ve stratejiler benimsemelidir ve nihayetinde de bunu yapmak zorunda kalacaklardır. Bunu bir taraf tutma endişesiyle değil, analitik tahmin gayesiyle söylüyorum” ifadelerini kullandı.
Atlantik Konseyi Küresel Enerji Merkezi geçici kıdemli araştırmacısı Robert Ichord da 1973 petrol ambargosunu ve müteakip petrol fiyatlarındaki yükselişi takip eden yıllarda – özellikle ABD, Avrupa ve Japonya’da – nükleer enerjiye yapılan yatırımdaki artışı hatırlattı. İklim değişikliğinin neden olduğu küresel krizin artık giderek artan bir gerçekliğe yol açtığını ifade eden Ichord, bu yılın başlarında ABD/ Teksas’ta, zayıflamış bir elektrik sistemi ve dondurucu soğuklar nedeniyle yaşanan sürekli elektrik kesintilerinin elektrik şebekelerinin “savunmasızlığını” gözler önüne serdiğini dile getirdi.
GLİSERİN NEDİR?
Genellikle gliserol olarak da adlandırılan gliserin, tatlı bir tada sahip renksiz, kokusuz ve
zehirli olmayan bir sıvıdır. Su ve alkol ile karışabilen gliserin doğal veya sentetik olabilir.
Doğal gliserin, hayvansal veya bitkisel yağların hidrolizinin bir sonucu olarak üretilir. Hidroliz,
bir maddenin suya tepki göstermesi ve bunun sonucunda kimyasal bir bağın
parçalanmasıdır. Sentetik gliserin, petrol, propilen ve klor içeren kimyasal işlemlerle üretilir.
GLİSERİNİN FAYDALARI NELERDİR?
– Antibakteriyel, antifungal ve antiviral özelliklere sahiptir.
– Cildi nemlendirir.
– Cildi besler.
– Cildin su dengesini korur.
– Cilt kırışıklıklarını giderir.
– Cilde yumuşak ve pürüzsüz bir görünüm verir.
– Cildin zararlı UV ışınlarına karşı korunmasına yardımcı olur.
– Cilt rengini açar.
– Sivilceleri azaltır.
– Dudakları nemlendirir.
– El ve ayak nasırlarına iyi gelir.
– Ağız içi yaralarına karşı etkilidir.
– Egzama ve sedef hastalığına iyi gelir.
– Topuk çatlaklarını iyileştirir.
– Kulakta yer alan kirleri akıtır.
– Nemli saça uygulandığında saçların onarılmasını ve güçlenmesini sağlayarak dökülmeleri
azaltır.
DMRSÜREN Kimya Ltd Şti
0216 4421200-0552 3307100
www.kimyadeposu.com