Pandeminin damga vurduğu 2020’de hayati bir rol üstlenen ve önemi bir kez daha anlaşılan lojistik sektörü, yeni yıla umutlu giriyor. Türkiye’nin tedarikte öne çıkması sektörde yeni fırsatlar yaratacak, yatırımlar hızlanacak. Gerekli destek sağlandığı takdirde Türkiye dünyadaki en önemli lojistik üslerden birisi konumuna gelebileceğini vurgulayan TTT Global Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Akın Arslan, sektörün önündeki fırsatları ve öncelikli ihtiyaçlarını değerlendirdi:
Dünya COVID-19’a hazırlıksız yakalandı. Koronavirüs salgını, dünyada lojistik endüstrisinin ne kadar hayati bir önem taşıdığını herkese gösterdi. Hayatın eve sığabilmesi için birilerinin üretim yapmaya devam etmesi ve kamyonların yollarda olmasının kaçınılmazlığı görüldü. 2020’de gerek yurt içinde gerekse uluslararası boyutta lojistik endüstrisinin bir ülkenin ayakta durabilmesi, hayatına devam etmesi, ülke insanlarının ihtiyaçlarının karşılanabilmesi, uluslararası ticaretin sürdürülebilmesi için ne kadar hayati bir önem taşıdığı herkes tarafından tartışmasız kabul edildi.
Dünya Ticaret Örgütü (WTO) verilerine göre 2019’da mal üretimi yüzde 2.8 düşüşle 18.9 trilyon dolar civarında gerçekleşmişti. 2020’de bu rakamı 18 trilyon dolar civarında görüyoruz. Dünya ekonomisinin 2021’de yeniden yükselişe geçmesi ve yüzde 5 büyümesi öngörülüyor. Dünyada en büyük üretim hacmine sahip ülke Çin. 2021’de Çin’deki üretimin J.P. Morgan Research analizlerine göre yüzde 8.6 artması bekleniyor. Çin’in “Bir Kuşak bir Yol Projesi”nin de çıkış kaynağı olan konu üretilen malların en uygun koşullarla en hızlı bir şekilde Avrupa başta olmak üzere nitelikli pazarlara gönderilmesi…
Dünyada bir ürün, uluslararası ticarette ortalama 6 bin 500-7 bin kilometre taşınıyor. Nitelikli pazarlara erişim çok daha önemli hale gelecek. 30 yıl içinde dünya ticaretinin en az 2 kat büyümesi bekleniyor. Dolayısıyla önümüzdeki dönemde lojistik sektörü hayati önemini daha da artırarak sürdürecek. Pandemiyle birlikte lojistik sektörünün vazgeçilmezliğinin bir kez daha perçinlediğini söyleyebiliriz. Sadece aşı bile tek başına sektörde büyük bir heyecan yarattı. Yıllık trilyon dolara varan yeni bir hareketlenmenin önünü açtı.
Pandemi Türk lojistik sektörünü de hareketlendirdi. Avrupa’nın hemen yanında önemli bir üretim üssü konumunda olan Türkiye, gıda ve hijyen başta olmak üzere artan taleple birlikte yeniden lojistik performansını arttırmaya başladı. İç ve dış talebin gelişmesi, toplam perakende içinde e-ticaretin, tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de son bir yıl içinde büyük atak yaparak 2 kattan fazla büyümesi ve yüzde 15’lere ulaşması lojistik sektörünü hem FTL hem de kargo anlamında oldukça hareketlendirdi. Binlerce şubesi olan perakende zincirleri sanal mağazalara ve evlere servise odaklandı. Evler ofis-eve dönüştükçe tüketim de tetiklendi. Türkiye’de e-ticaret kanalları geçen yıla oranla yüzde 150, sanal market alışverişi yüzde 250’lerin üzerinde büyüdü. 5 yılda beklenen e-ticaret pazarındaki büyüme sadece 11 ayda gerçekleşti.
Peki, 2021’de Türkiye’yi ne bekliyor? Yüksek hacimli kitlesel üretim yapıp, ürünleri en kısa yoldan, en ucuz lojistik maliyetlerle Avrupa’ya ulaştırmanın yolu Türkiye’den geçiyor. Çin’den bir konteynerin Avrupa’ya ulaşması en erken 4 haftayken, Türkiye’den İngiltere’ye 1 haftada ulaştırabilmek mümkün. İşte tam bu noktada Türk lojistik sektörünün kârlılığını artırması da önem kazanıyor. Kamyon maliyetleri yüksek, yaklaşık 1 milyon TL’ye alınan bir kamyonun yatırım geri dönüş süresi 10 yılı geçebiliyor. Bunun mutlaka 5-6 yıl seviyesine inebilmesi gerekiyor. Yollardaki 850 bin kamyon ise yaşlanıyor. Türkiye’de kamyonların yaş ortalaması 17 civarında. AB başta olmak üzere çevresel hassasiyetler ve baskılar gittikçe artıyor. Türkiye’deki filonun yenilenmesi hızlanacak. Dönüşümü cazip hale getirebilmek için devletin vergi vb. düzenlemeleri ve bazı teşvikleri düşünmesi gerekecek. Nakliyede kârlılığın sürdürülebilir olmaması, son 10 yıldır lojistik firmalarını hızla özmaldan kaçırdı. Yollardaki kamyonların yüzde 95’i artık şahıslara ait. Orada da dönüş yükü sıkıntısı ortaya çıkıyor. Kamyoncu esnafı gerçekten ayakta durma savaşı veriyor. Bazı lojistik firmaları, arkalarına alacakları teknolojik desteklere güvenerek yeniden özmala yatırıma hız verebilir.
TIRPORT Insights’ın 2020 yılsonu verilerine göre Türkiye’de bir kamyon günde ortalama 344 km. yol yapıyor. Ortalama gerçekleşen navlun ücreti ise 2 bin 620 TL. Yollardaki kamyonlar en az 2.5 gün uygun yük bulabilmek için nakliye sitelerinde, fabrika ve liman girişlerinde bekliyor, yüzde 37’si ise çıkış noktasına bir şekilde boş dönmek zorunda kalıyor. Yurt içinde çalışan bir kamyonun ayda ortalama 7.2 sefer yaptığı Türkiye’de kamyonun para kazanabilmesi için bu sefer sayısını 10’un üzerine çıkarması gerekiyor. Avrupa ülkelerinde bu oran yüzde 25 seviyesinde. TIRPORT sahip olduğu artırılmış zeka destekli dijital çözümlerle üyesi olan lojistik firmalarına ve kamyonculara ihtiyaç duydukları anda ve yerde akıllı dönüş yükü yaratmada önemli değer yaratıyor.
Lojistikte yabancı yatırımda da önemli oranda artış bekleniyor. 2021’de Türkiye’deki karayolu taşımalarda da artış bekleniyor. E ticaretin bir önceki yıla göre katlanarak büyümesi bu artışı tetikliyor. Artık üreticiler, müşterilerine gönderdikleri malların tüm taşıma yolculuğunu anbean izlemek, indirme-bindirme süreçlerinde gerçek-zamanlı, konum-tabanlı hakim olmak, canlı rapor almak istiyorlar. Yükleri teslim ettikleri kamyoncuların güvenilirliğini teyit etmeyi bekliyorlar. Türkiye dünyadaki en önemli lojistik üslerden birisi konumuna gelebilir. Nitelikli Avrupa pazarlarının hemen yanında yer alan ve birçok alanda kitlesel üretim yapma imkanları bulunan Türkiye’ye gerçek anlamda doğu ile batı arasında bir lojistik köprü görevi üstlenebilir. Pandemiyle dünya yeni normalini arıyor. Yeni normalin en önemli metaforu dijitalleşme. Türkiye önümüzdeki 5 yılı iyi değerlendirirse; bölgesel üstünlükleri, üretim gücü, nitelikli işgücü gibi kriterlerle önemli inisiyatifl er alabilir. Üretim ve lojistik gücünü katlayarak arttırabilir. Siyasi istikrar, uluslararası kategoride geliştirilecek iyi ilişkiler yatırımlarında yönünü Türkiye’ye çekecektir. Dünyada sermayenin yatırım için aradığı ülke Türkiye olabilir. 2021 tüm fırsatlara iyi bir çıkış yapmak için bir fırsat yılı.
COVID-19’un küresel ticaret ve tüm iş gücü üzerindeki etkisi, lojistikte dijital dönüşüm baskısını artıran önemli bir faktör olarak ön plana çıktı. E-ticaret öngörülenlerin ötesinde bir hızla büyümeye devam ediyor. Pandemi yalnızca e-ticarette büyümeyi hızlandırmakla kalmadı, B2B tarafında firmalar arasında görünürlüğü ve operasyonel şeff afl ığı ön plana çıkaran tedarik zinciri inovasyon ajandalarının da ivme kazanmasına yol açtı. Her zaman olduğu gibi yeni teknolojileri en hızlı şekilde adapte edip yaygınlaştıran ve iş gücünü bu teknolojiye uyum sağlayacak şekilde geliştirebilenler sektörde rekabet avantajına sahip olacaklar. COVID-19’un lojistik alanındaki güncel inovasyon, uçtan uca operasyon yönetimi, gerçekzamanlı konum-tabanlı nakliye raporlaması vb dönüşümlerin daha hızlı gerçekleşmesini sağladığı ve sektördeki dijitalleşme çalışmalarını birkaç yıl ileri taşıdığı söylenebilir. Kamyonla birlikte yükün canlı izlenebilirliği, sürücülerin performansı, veri analitiği, yükkamyon eşleştirmelerinde artırılmış zeka uygulamaları, parsiyel yük optimizasyonu, robotik, IoT, Bulut ve API’larda gözlenen dinamik büyümenin lojistik sektörü için bir yeni normale işaret ettiği aşikar. Lojistikçiler hızla teknoloji şirketlerine dönüşecekler. Diğer taraftan çevresel hassasiyetler daha da artacak, elektrikli kamyonlar yaygınlaşacak. Avrupa Birliğinin bu konudaki baskıları daha da arttırması öngörülebilir. Karbondioksit emisyonu ve atık üretiminin azaltılması konusundaki standartların daha da yükselmesi bekleniyor.
Türkiye’deki toplam kiralanabilir depo kapasitesinin yaklaşık 15 milyon metrekare civarında olduğu tahmin ediliyor. Türkiye toplam stokunun yaklaşık yüzde 70’i İstanbul-Kocaeli aksında yer alıyor. 2020’nin üçüncü çeyreği itibarıyla lojistik piyasasındaki birincil depo kira bedeli metrekare başına aylık ortalama 4,50 dolar civarında seyrediyor. Almanya, İngiltere gibi ülkelerde bu rakamın 9 dolarlara çıktığı görülüyor. Kiralanabilir ticari depo alanlarını nüfusa kıyaslayacak olursak Türkiye endeksi yaklaşık yüzde 0,18 civarında. Türkiye eğer pozisyonun iyi kullanabilirse ülke olarak halen mevcut olan depolama kapasitesini önümüzdeki 10 yılda 3 katına çıkarabilir. Yüzde 85 seviyesinde bir kapasite kullanım seviyesinde bile sadece depolamadan 3 milyar doların üzerinde bir gelir söz konusu olabilir. Bu durum Türkiye’nin uluslararası taşımacılık kapasitesini de en az 5-6 kat büyütebilecek.
Lojistik platformu TIRPORT Insights, Türkiye’de ilk defa Türkiye’nin yük çıkış noktalarının canlı trafik bilgilerini paylaşıma açıyor. Türkiye’nin yollarında gerçekleşen yük taşımacılığının günler bazındaki yoğunluk görünümü de 01 Ocak 2021’den itibaren haftalık olarak TIRPORT Insights’ten yayınlanmaya başlayacak. TIRPORT halen 300’ün üzerinde lojistik firması ve yük sahibi KOBİ ile çalışıyor. 2020 yılı itibariyle, sistemin bir parçası olan ve aktif olarak TIRPORT’u kullanan kamyoncu sayısı 60 bini buldu.