GAZIANTEP (AA) – Gaziantep Üniversitesi’nde gerçekleşen bir etkinliğe katılan Kamacı, 18 Mart’ta Gazze’ye Ürdün Rahma Derneği ve Avrupa Filistinli Hekimler Derneğinin organizasyonuyla, 25 kişilik ekiple Mısır’daki Refah Sınır Kapısı’ndan ulaştıklarını ve 2 Nisan’a kadar görev yaptıktan sonra döndüğünü söyledi.
Diyarbakır’da özel bir hastanede çalışan Kamacı, AA muhabirine, Gazze’de az sayıda sağlık kuruluşunun ayakta kaldığını, ameliyathane sayılarının yetersizliğinden dolayı hangi hastanın önce ameliyata alınması kararını vermekte doktorların zorlandığını ifade etti.
Bomba sesleri altında insanları tedavi etmeye çalıştıklarını anlatan Kamacı, “Uçak geliyor bombayı atıp, gidiyor. Şehit olanlar oluyor, enkazın altından canlı çıkarılanlar da Gazze’deki ayakta kalan birkaç tane hastaneden birinde acillere doluşturuluyor. Bizler elimizden geldiğince yaralıların tedavilerini, acil ameliyatlarını yapmaya çalışıyorduk. Pek çok zorluğumuz vardı. Sürekli bomba seslerinin altında, bazen hastanenin çok yakınına düşüyordu ki hastane bile bazen sallanıyordu. Bombanın basınç etkisiyle camlar kapılar çarpıyordu.” dedi.
Böyle bir ortamda sağlık hizmeti vermenin çok zor olduğunu, hastanelerin tamamıyla dolu olduğunu anlatan Kamacı, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Hastanelerin bütün koridorları bazen acil hastaları ameliyata götürürken koridorları dolduran çadırlara takılıp geçemediğimiz oluyordu. Bütün hastalar acile yönlendirildiği için yoğunluktan dolayı radyoloji ve tomografi bunlarda bir sürü sıra oluyordu. Bazen 15-20 hasta ameliyat olması için geldiği zaman ameliyathane sayısı yetmiyordu. Acil olduğu halde bazen hastaları bekletmek durumunda kalıyorduk. İki tane hasta var, bir tane ameliyat salonu boş. İkisinin de ameliyata ihtiyacı var. Hangisini alacaksınız? Mesela, birinin dalağı kanıyor birinin bağırsakları delinmiş, karar vermekte çok zorlanıyorduk. Birini ameliyata alıp diğerini bıraktığınız zaman öbürü ölebilir. En çok zorlandığımız şeylerden biri de hangi hastayı böyle durumlarda ameliyata alacağımızın kararını vermekti. Birini alıyorduk ameliyattan sonra diğeri yaşıyorsa onu ameliyata alıyorduk.”
“Ağrı duymuyorlarmış gibi tepki vermeleri mucizevi bir durumdu”
Gazze’ye atılan bombalar sonrası acil servise en çok vücudunda yanık oluşmuş çocukların getirildiğini ifade eden Kamacı, bu vakaların Türkiye’de karşılaştıkları normal yanık vakalarından farklı olduğunu bildirdi.
Kamacı, “Biz Türkiye’de birçok yanık hastası görüyoruz. Vücut yanınca derisi kalkıyor, dökülüyor bazen kemiklere kadar ama çocuğun nefesinde bir problem olmuyordu. Orada yanık hastalarının yüzünde bir yanık var ama yüzlerinde çok bir yanık olmadığı halde çocukları entübe etmek zorunda kalıyorduk. Böyle olunca insanı düşündürüyor. Kanıtlayacak bir şey yapamadık ama acaba kimyasal bir gaz mı yakıyor bunları? Nefes borusunu yakan şey ne? Çocuğun dudağını yakmayan bir şey nefes borusunu nasıl yakmış olabilir ki çocuk entübe edilmek zorunda kalsın? Bu tür sorular aklımıza geliyordu ama maalesef bunları ispatlayacak, kanıtlayacak elimizde bir imkan ve çalışma yoktu.” ifadelerini kullandı.
Kamacı, vücudunda parçalı kırıklar, dikişler ve yaralar bulunan insanlara basit bir ağrı kesici ilaç verdiklerini, bazen ise onu da yapamadıklarını belirterek, bu kişilerin hiç acı çekmiyormuş gibi durmasının kendisini şaşırttığını vurguladı.
Bu durumu mucize olarak nitelendiren Kamacı, sözlerini şöyle tamamladı:
“Bu tıbbi olarak açıklanması zor, benim de anlayamadığım, açıklayamadığım mucizevi şeylerdi. Bu insanların bu kadar büyük travmalara sanki ağrı duymuyorlarmış gibi tepki vermesi hakikaten çok ilginç ve mucizevi bir durumdu. Gazze halkı savaşa, soykırıma, zulme, kayba, aç ve susuz kalmasına yani bu kadar şeye rağmen halen morallerinin yüksek olması, halen psikolojilerinin güçlü olması, hala bir depresyona girmemiş olmamaları, şikayet dahi etmiyor olmaları Gazze halkının ne kadar imanlı, inançlı, ne kadar kutsallarına, vatanlarına bağlı olduğunu resmen pratikte de bize göstermiş oldu. Değil depresyona giren, isyan eden, değil kavga eden, değil yağmalamalar bunların hiçbiri olmadığı gibi bir de üstüne şükrediyorlardı. Biz ağlıyorduk onlar gülüyordu. Böyle imanı yüksek, inancı sağlam, kaybettiklerinin hepsini kayıp olarak değil Allah için verdikleri bedel olarak görüp ve bunun karşılığını mutlaka ahirette alacaklarını o kadar eminlerdi ki bu onları üzmüyor aksine sevindiriyordu.”
Muhabir: Yusuf Orak