İSTANBUL (AA) – YEŞİM YÜKSEL – Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Fiziki Coğrafya Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. İhsan Çiçek, iklim değişikliğiyle etkisini artıran kuraklığın Türkiye'nin birçok bölgesinde son 6 aydır şiddetli şekilde hissedildiğini söyledi.
Birleşmiş Milletler (BM), çevre sorunları hakkında farkındalık oluşturmak amacıyla, 1972 yılında İsveç'in başkenti Stockholm'de düzenlenen Çevre Konferansı'nda aldığı kararla, 5 Haziran'ı “Dünya Çevre Günü” olarak kabul etti.
Her yıl farklı bir tema ve sloganın seçildiği Dünya Çevre Günü kapsamında bu yılki etkinlikler “Arazi restorasyonu, çölleşme ve kuraklığa dayanıklılık” teması ve “Nesil Restorasyonu” sloganıyla gerçekleştiriliyor.
ABD Ulusal Okyanus ve Atmosfer İdaresinin (NOAA) verilerine göre, bu yılın ocak ayında Kanada, Meksika, Güney Amerika, Afrika ve Asya'nın güney kesimlerinde kurak koşullar etkili oldu. Avrupa'da ise Akdeniz'in kıyı bölgeleri ve kuzey Avrupa'nın bazı kısımlarında normalden daha kurak, diğer bölgelerde ise normalden daha nemli hava koşulları görüldü.
İklim değişikliğinin El Nino ile birleşerek etkisini daha kuvvetli hissettirdiği şubat ayında da özellikle Kuzey Amerika'nın kuzey ve doğu kısımları, Orta Amerika, Brezilya, Güney Amerika'nın kuzey ve güney kıyıları, güney Afrika'nın büyük bölümü ve kuzey Afrika'nın bazı bölgelerinde kuraklık yaşandı.
Mart ayına gelindiğinde Güney ve Orta Amerika ile Meksika'nın büyük bölümünde kurak koşullar etkisini sürdürdü. Kuzey Amerika, Avrupa, Asya ve Avustralya'nın bazı noktalarında belli aralıklarla yağışlar görülse de bu durum aylar hatta yıllar süren yetersiz yağışları telafi etmeye yetmedi. Mevsim normallerinin üzerinde seyreden hava sıcaklıkları nedeniyle buharlaşmanın artması da kuraklığı derinleştirdi.
Nisan ayında etkili olan yağışlar bazı kurak bölgelerde ferahlatıcı etkiye sahip olsa da Afrika, Avustralya, Güney ve Kuzey Amerika, Akdeniz Havzası ve Asya'nın güney kesimleri için bu yağışlar yeterli olmadı.
– “Bizim gibi orta kuşak ülkeler için önemli olan kış kuraklığıdır”
AA muhabirinin sorularını yanıtlayan Çiçek, BM Çölleşmeyle Mücadele Sözleşmesi'nde, kuraklığın, bir bölgedeki yağışların uzun süre kaydedilen ortalamaların altında seyretmesi şeklinde tanımlandığını bildirdi.
Kuraklığı sadece yağış azlığı şeklinde tarif etmenin eksik bir tanımlama olacağını, bu durumun sıcaklık artışıyla da bağlantılı olduğunu belirten Çiçek, “Kuraklığı iki türlü düşünmek lazım. Bir, bizim gibi ülkelerde yaz aylarında her zaman yaşanan kuraklık. Bu, bizim ekosistemimizde var olan kuraklıktır yani biz hiçbir zaman Türkiye'de yaz aylarında nemli koşullar hakim olsun diye konuşmuyoruz. Bizim gibi orta kuşak ülkeler için önemli olan kuraklık türevi kış kuraklığıdır. Kış kuraklığı, kışın bize nemli ve serin havayı getiren sistemlerin gelememesi durumudur.” dedi.
Kış kuraklığının iklim değişikliği ve iklim oynaklıkları olmak üzere iki sebebi olduğunu, Türkiye'nin Kuzey Atlantik Salınımı'nın pozitif fazına girdiği zaman kış kuraklığı yaşadığını anlatan Çiçek, iklim değişikliğine bağlı olarak da kurak alanların genişlediğini vurguladı.
Geçen yıl yağış ortalamalarının mevsim normallerinin çok altında kaldığını, bu nedenle kuvvetli bir meteorolojik kuraklık yaşandığını ifade eden Çiçek, “6 Şubat 2023'teki Kahramanmaraş merkezli depremler yaşanmasaydı geçen yılın en fazla konuşulan olayı kuraklık olabilirdi.” diye konuştu.
Her yıl 1 Ekim'de başlayıp bir sonraki yıl 30 Eylül'de sona eren su yılı takviminin suyu ve yağışları iyi yönetebilmek için önemli olduğuna değinen Çiçek, şöyle devam etti:
“Şu anda 2023-2024 su yılını düşünürsek Türkiye'de özellikle Doğu Karadeniz'den, Samsun ile Ordu kesiminden başlayıp Antalya, Muğla hattına gelen bir kuşakta, son 6 aydır yoğun bir meteorolojik kuraklık yaşıyoruz. Sadece Türkiye'nin Doğu Anadolu, Güneydoğu Anadolu bölgeleri ile Güney Marmara ve Trakya'nın belirli noktaları normaller civarındayken, bunun dışında tüm Türkiye'de yoğun bir meteorolojik kuraklık yaşanıyor.”
Tatlı suyun yüzde 65 ila 70'inin tarımda kullanıldığı Türkiye'de, meteorolojik kuraklığın devam etmesi halinde aşamalı olarak tarımsal kuraklık ve hidrolojik kuraklık ile karşı karşıya kalınabileceği uyarısında bulunan Çiçek, kuraklığın iklim değişikliğini, iklim değişikliğinin de kuraklığı tetiklediğini kaydetti.
Avrupa'da 2003'te yaşanan yaz kuraklığının sadece yüzlerce can kaybına değil, o dönem bitkilerin kurumasına ve ağaçların fotosentez yapamaması sonucu 500 milyon ton karbon salımına da yol açtığını aktaran Çiçek, “Kuraklık gerçekten çok sinsi süren, yarattığı ekonomik kayıplar bakımından selleri, taşkınları katlayabilecek bir olaydır. Çünkü kuraklığın yarattığı arazi bozulmasının restorasyonu çok daha fazla zaman alır.” değerlendirmesinde bulundu.
– Kuraklığın maliyeti
Çiçek, her yıl kuraklık ve çölleşmeye bağlı olarak 12 milyon hektar arazinin yok olduğuna ve Avrupa'daki zararın yılda 9 milyar euroya ulaştığına, sürdürülebilir bir iklim politikasına geçilmezse bu miktarın yıllık 65 milyar euroya çıkabileceği yönünde tahminler bulunduğuna dikkati çekti.
2100 yılına kadar yağışların yüzde 25 ila 30 arasında azalacağını ve bu durumun Türkiye'nin bulunduğu kuşağa yoğun bir kuraklık riski getireceğini söyleyen Çiçek, konuşmasını şöyle sürdürdü:
“Güneydoğu Asya ve Avustralya da bundan oldukça etkilenen bölgeler. İklim değişikliğine bağlı olarak 2050'de 216 milyon insanın iklim göçmeni olacağı söyleniyor. 216 milyon insanın bir kısmı kendi ülkesi içinde yer değiştirse, 100 milyonu uluslararası göçe katılacaktır. O yüzden iklim değişikliği ve ona bağlı olarak kuraklık gerçekten tüm ülkelerin mücadele etmesi gereken bir sorundur. Bu yüzyılın en büyük sorunudur.”
Topraktaki organik madde varlığında yüzde 1'lik artışın, yaklaşık 11 ton suyun toprakta daha fazla tutulmasına olanak sağladığı bilgisini paylaşan Çiçek, kuraklıkla mücadele için suyun toprakta tutulmasını sağlayacak organik maddelerin artırılması tavsiyesinde bulundu.
Çiçek, alınabilecek diğer önlemleri şöyle sıraladı:
“Şehirlerdeki tatlı su ve temiz su kullanımının çok iyi yönetilmesi lazım. Bizim su bitmeden önlemler almamız lazım. Sürdürülebilir bir su yönetimine geçmemiz gerekiyor. Biz su zengini değiliz, su kıtlığına yakın, su stresi çekebilecek ülkelerdeniz. O yüzden de tarım politikamızı muhakkak değiştirmemiz, kuraklığa dirençli türlere geçmemiz lazım. Antalya'da subtropikal meyveler yetiştiriyoruz ama bunlar bizim ülkemize uygun değil. Bunlar çok su tüketiyor. Bu çok su tüketen meyveleri bizim yetiştirmemiz mümkün değil. Yetiştirmek bize zarar veriyor. O yüzden bizim sürdürülebilir tarıma ihtiyacımız var ve tarımı muhakkak planlamamız gerekiyor.”