Anasayfa / Ekonomi / İnsanca yaşam için örgütlü mücadeleye

İnsanca yaşam için örgütlü mücadeleye

İktidar Deli Dumrul gibi tüm yolları kesip vergi adı altında haraç kesiyor. Maaşımızdan kesilen, yediğimizden alınan, akaryakıttan eklenen, cezalarla büyütülen kamu bütçesi ne hikmetse çalışana, dar gelirliye doğru akmıyor.

Vergiyi veren, kaynağı yaratan yoksulluk içinde yaşarken sayıları yüz yüzelli civarında olan mutlu azınlık yaratılan tüm bu zenginliğin üzerine oturmuş durumda.

Ücretler erdi. Maaş cebe inmeden banka dehlizlerinde yok oluyor. Ücretli borçla, kredi ile ayakta durmaya çalışıyor. 2021 yılının son ayında büyük bir coşku ile açıklanan ve tarihin en büyük asgari ücreti diye lanse edilen müjde daha Erdoğan kürsüden inmeden kadük oldu.

Tüm bu hikâyenin üzerinden tam altı ay geçti. İktidar eliyle en kötümser ekonomistin bile tahmin edemediği büyük bir yıkım yaşatıldı-yaşatılıyor. Dar gelirlinin hatta orta gelirlinin ihtiyaç duyduğu aldığı her ürünün fiyatı en az ikiye, üçe katlandı. Ücretler ise aynı kaldı.

İktidar sözcüleri iyileştirme ya da işlerin düzeleceği tarih olarak sürekli yaz aylarını işaret etti. Sayılı gün çabuk geçer. Büyük bir sıkıntı içinde yaşanılan altı ay bitti. Yılın yarısı tamamlandı İyileşme bir yana durum daha da kötüleşti. Çalışan milyonlarca insan doğal olarak ücretlerin artırılması gibi haklı bir beklenti içerisine girdi. Bu yıl içinde kaybettiklerinin telafi edilmesini istiyor ve önümüzdeki altı ay içinde ayakta durmasını sağlayacak bir gelir artışı talep ediyor.

Emekli ve kamu çalışanlarına yasa zorunluluğu olarak yapılacak düzenleme bakanlar tarafından müjde olarak sunuluyor. Üstelik bu yasal artışı da TÜİK marifetiyle iyice indirilmiş enflasyon rakamları üzerinden yapacaklar. Asgari ücretlilerle birlikte diğer çalışanlar sorulduğunda iktidar cenahından sürekli farklı sesler geldi. Herkes Cumhurbaşkanı’na baktı. Sonunda Erdoğan yarım ağız “yapacağız” dedi. Ama kimi kapsayacağı belli değil, hangi boyutta bir iyileştirme olacak o hiç belli değil. Bildik hamaset “kimseyi ezdirmedik, ezdirmeyeceğiz”. Bir halk daha nasıl ezilecekse…

Şimdi Türk İş Başkanının önerdiği gibi bekleme zamanı değil hesaplaşma zamanı. Vergilerle bizden çalınanıp zegine verilene geri isteme zamanı. Bunu Hak İş, Memur Sen ve Türk İş gibi sendikaların yapamayacağı çok ortada. Kendi hakkını isterken bile el pençe duran bir sendika ve sendikal anlayış baştan yaşayacaklarını kabul etmiş demektir.

Anlaşılan o ki çalışanlar, emekçiler bir kez daha kendi göbeğini kendi kesecek. Tıpkı 15-16 Haziran gibi ya da 3 Ocak gibi. Yoksa emekçiler için hayat her geçen gün daha da dayanılmaz olmaya aday.

Türkiye, şubat ayında Avrupa Birliği İstatistik Ofisi (EUROSTAT) tarafından açıklanan verilerde brüt asgari ücrette 25 ülke içerisinde 24’üncü sırada yer aldı. Türkiye bütün Avrupa Birliği ülkelerinin gerisinde kalırken brüt asgari ücretlerde sadece Arnavutluk’u geçebildi. Türkiye’nin önünde ise Bulgaristan, Romanya, Karadağ, Estonya gibi ülkeler yer aldı. EUROSTAT verilerinde brüt asgari ücreti aylık 332 avro olan Bulgaristan dışında kalan tüm ülkelerde verilen brüt asgari ücretin Türkiye’de verilenin iki katından fazla olduğu görüldü. Türkiye ile en tepede bulunan ülkeler arasında fark çok büyük. Asgari ücret 2 bin 257 avro ile en yüksek Lüksemburg’da olurken bu ülkeyi bin 755 ile İrlanda, bin 725 ile Hollanda bin 658 ile Belçika ve bin 621 ile Almanya takip etti.

Ülkede fiyatlar günden güne artarken alım gücü hiç olmadığı kadar zayıflıyor. Yurttaş yoksulluktan yeri geldiğinde yağmur çamur demeden ucuz ekmek sıralarına da giriyor, yeri geldiğinde bedava baklava için birbirini de eziyor. Türkiye büyük bir uçurumun kenarında, AKP’nin attığı adımlar ve gerçekleştirdiği politikalarla geri dönüşü olmayan bir yola girmek üzere. Diğer taraftan yükselen enflasyonla asgari ücret günden güne erimeye devam ediyor. Türkiye Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonları Araştırma Merkezi, (DİSK-AR) ‘‘Asgari ücret araştırma raporu”nda asgari ücretin enflasyon ve gıda enflasyonu karşısında 5 ayda 5 bin liralık kayıp yaşadığı görülüyor. Uzun bir süre temmuz ayında asgari ücret artışı yapılıp yapılmayacağına yönelik AKP’li isimler tarafından çelişkili açıklamalar yapılmasına ve Erdoğan’ın temmuzda asgari ücret zammının yapılmayacağını söylemesine rağmen enflasyon artışını engelleyemeyen Saray yönetimi asgari ücret konusundaki tutumunu değiştirmiş gözüküyor. Buradaki temel mesele olarak Erdoğan’ın erken seçim düşüncesi olduğu da konuşulanlar arasında. Buna göre Erdoğan, temmuzda yapacağı yüksek asgari zamla birlikte ekonomik krizden dolayı kendisinden uzaklaşmış seçmenini geri kazanarak baskın seçime gitmeyi düşündüğü belirtiliyor.

Erdoğan, iki gün önce Türk-İş Genel Başkanı Ergün Atalay’la görüşme gerçekleştirmesi temmuzda asgari ücrete zam geleceğine dair seslerin iyiden iyiye yükselmesine sebep oldu. Görüşmenin ardından konuşan Atalay, “Rakamları sundum, yılbaşında şuydu, şimdi şu diye. Cumhurbaşkanı ‘her şeyin farkındayım’ dedi” ifadesini kullandı. Ergün Atalay, Cumhurbaşkanı ile herhangi bir artış oranı görüşmediklerini belirtirken, Cumhurbaşkanının, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığını işaret ederek, “Arkadaşlarımız bir çalışma yapıyor. Önümüzdeki günlerde sizinle paylaşırlar” dediğini aktardı.

Aslında Erdoğan ve AKP cephesinin bu ay içerisinde gerçekleştirdiği konuşmalarda art arda asgari ücret için zam sinyali verdiğini görmüştük. Erdoğan son olarak, ‘‘Dar gelirlilerin ve ücretlilerin hayat pahalılığı sebebiyle ortaya çıkan refah kayıplarını telafi etmek için sürekli yeni programlar devreye alıyoruz. Ocak ayında çok önemli adımlar attık, temmuz ayında enflasyon farklarıyla rahatlama sağlayacağız. Yılbaşında çok daha kapsamlı ve rahatlatıcı adımlar planlıyoruz. Önümüzdeki şubat-mart ile birlikte enflasyon önemli ölçüde gerileyeceği için attığımız adımları insanlarımızın hayatlarındaki etkilerini daha iyi görebileceğiz’’ ifadelerini kullanmıştı. Asgari ücrete ara zam konusunda ilk net açıklama ise AKP Genel Başkanvekili Numan Kurtulmuş’tan gelmişi. Kurtulmuş, asgari ücrete ara zam yapılıp yapılmayacağına ilişkin bir soruya, “Asgari ücrette ikinci zam üzerinde çalışılıyor. Bunları bakanlık kamuoyuna paylaşacaktır” şeklinde yanıt vermişti.

Asgari ücret tartışmaları ile ilgili sosyal medya hesabından açıklamalarda bulunan BirGün Yazarı Aziz Çelik, iktidarın dayanılmaz hale gelen pahalılık nedeniyle asgari ücret konusundaki tutumunu değiştirdiğini söyledi. Kamuoyunda yükselen beklentinin görmezden gelinmesi mümkün görünmediğini aktaran Çelik, “Asgari Ücret Tespit Komisyonu’nun haziran ayı sonuna kadar toplanması bekleniyor. Ancak temmuzda asgari ücret artışının düzeyi ve yönteminin ne olacağı belirsiz. 250 lira civarında bir artış demek olan 5 puanlık SGK prim desteği mi sağlanacak yoksa doğrudan ücret artışı mı olacak, bilinmiyor” dedi. Asgari ücretteki artışın erken seçimin de işareti olabileceğini belirten Çelik, “Kuşkusuz artış düzeyi sendikaların ısrarına ve ayrıca sonbaharda seçim olup olmayacağına da bağlı. DİSK, Türk-İş ve Hak-İş yılsonuna kadar asgari ücret konusunda daha fazla ses yükseltirse tablo değişebilir ve anlamlı bir artış olabilir” dedi. İşverenlere sağlanan 5 puanlık desteğin işçilere de sağlanması gerektiğini, ancak bunun yetersiz kalacağını da ifade eden Çelik, “İşverenler ‘asgari ücret artsın ama bize dokunmasın’ istiyor! Bu durumda SGK prim desteğinin Hazine’den karşılanması seçeneği gündeme geliyor. Halen işverenlere 5 puanlık bir devlet desteği sağlanıyor. İşverenlere sağlanan 5 puanlık desteğin işçilere de sağlanması gerekir. Ancak bu oldukça yetersiz bir artış sağlar. Asıl olan asgari ücrette işverenin karşılayacağı esaslı bir artıştır” dedi.

“Zamlar dursun başka bir şey istemiyorum” sesleri de tabanda yükselmeye başladı. Çünkü benzinden elektriğe, doğalgazdan temel tüketim maddelerine kadar yapılan zamlar karşısında dayanmak mümkün değil. TÜİK’e endekslenmiş enflasyon atışlarıyla günü dahi kurtarmak mümkün değil. Yanı sıra konut ve kira artışları işçi aileleri için ciddi bir barınma sorununu da beraberinde getirdi. İşçi çocukları için eğitim, sağlık, beslenme gibi temel ihtiyaçlar daha zor erişilir hale geldi. Dolayısıyla işçi ve emekçilerin en az yoksulluk sınırını baz alan bir ücret iyileştirmesini talep etmesi gerekiyor. Ayrıca yaşamak sadece karın doyurmak değildir. Emekçiler için yaşamak; tiyatro ve sinemaya gidebilmek, ulaşım derdi yaşamadan seyahat edebilmek, hakkınca emeklilik yaşayabilmek, insanca barınmak ve sağlığa erişebilmektir. En fazla haftada 5 gün, 35 saat ve günde 7 saat çalışmak talep edilmelidir. Haftada 2 gün yılda en az 30 gün tatil bir haktır. Sendikal bürokrasi de tabandan bu taleplerle zorlanmalıdır.

Erdoğan yönetimi sıkıştığı yerden “hayat pahalılığı ile mücadele” söylemine sarılmaya başladı. Türk iş ziyareti bu bakımdan da önemlidir. Emekçiler kendi talepleriyle ve sermaye politikalarından bağımsız bir mücadele hattı ortaya koymazlarsa, sendikal bürokrasi eliyle iktidarın yedeğine düşme tehlikesi ile karşı karşıya kalabilirler. Emekçiler acı reçeteleri içmeyi reddetmelidir. Ekonomik krizin faturasını patronlar, finans tekelleri ödemelidir.”

Yurttaş neredeyse her yerde ekonomik kriz ve hayat pahalılığı üzerine dert yanarken Meclis’te gündemden düşmeyen tek konu da ekonomik kriz ve hayat pahalılığı olmuş durumda. Son olarak Meclis’te konuşan CHP Adana Milletvekili Orhan Sümer maddi kaynaklı intiharların artmaya başladığına dikkat çekerken “Millet ev sahibiyle kira yüzünden kavga ediyor. Çocuğuna harçlık veremiyor. Eve alışveriş yapamıyor. Borçlarını ödeyemiyor. Tüm bunların sonucunda büyük bir bunalımın içine sürükleniyor” demişti.

Son zamanlarda ekonomik bunalımdan çıkamayan yurttaşlar arasında ekonomik krize yönelik tepkiler artarak devam ediyor. Son olarak TBMM’nin karşısında atık işçisi bir yurttaş, zamlara ve hayat pahalılığına tepki göstererek, önce çekçekini yaktı, ardından da boğazına bıçak dayarken “Biz 30-40 bin TL maaş almıyoruz. Zamlar yetti artık” diyerek zamlara isyan etti. Olay yerine gelen polis, eylem yapan vatandaşı Meclis karakoluna götürdü. Polis, bu arada çevredeki vatandaşları, cep telefonlarıyla çekim yapmamaları konusunda uyardı.

“Enflasyon bugün Tüik’in açıkladığı resmi rakamlara göre bile yüzde 73,5’e dayandı. Türk-İş’in açıkladığı rakamlara göre gıda enflasyonu mayıs ayında yüzde 107 oldu. Disk-Ar’ın verilerine göre ise bu oran dar gelirliler için yüzde 131,6. DİSK yılbaşından bu yana asgari ücretteki reel kaybı 5 bin lira olarak hesaplıyor.

Ülkede açlık sınırı 6 bin 17 lira, yoksulluk sınırı 19 bin 602 lira, bekar bir çalışanın yaşama maliyeti ise 7 bin 836 lira. Bu koşullar altında başta artık ortalama ücrete dönüşen asgari ücret olmak üzere tüm ücretler arttırılmalıdır. Bu rakamlar belirlenirken sadece ücretlerde yılbaşından bu yana enflasyon karşısındaki kayıplar değil büyüme rakamları ve yoksulluk sınırı da hesaba katılmalıdır.

•Tüm ücretlere her ay gerçek enflasyon oranında zam yapılsın!
•Enflasyonun bu kadar yüksek seyrettiği bir dönemde ücretlere yapılan zamların bir sonraki ay hiçbir anlamı kalmıyor. Dolayısıyla tüm ücretlere her ay Tüik’in uydurma oranları üzerinden değil gerçek enflasyon oranında zam yapılmalıdır
•En düşük emekli aylığı asgari ücret seviyesine çıkartılsın
Şu an en düşük emekli aylığı 2 bin 500 lira. Emekli aylıklarının yüzde 70’i ise asgari ücretin altında. Yıllarca çalısıp didinen emeklilikleri sefalete mahkum etmek 70-80 yaş üstü insanları tekrar çalısmak zorunda bırakmak zulmün adıdır. Emekçi ve halk düşmanlığını, muhalefeti, Gezi Direnişi’ni, gazetecileri hedef alarak örtmeye çalışan iktidar diğer taraftan çeteleşmiş sermaye seviciliğine devam ediyor. Pandemiye rağmen servetlerine servet katan sermaye gruplarının borçları 20 yıl ertelenip, affedilirken milyonlarca emekçinin, gencin, üretici köylünün borçları nedeniyle evlerine haciz gidiyor. Çocuklar aç, gençler, emekçiler yoksul ve en temel ihtiyaçlardan yoksun! Bütçe gelirlerinin emekçi halkın vergileriyle sağlanıp, vergileri affedilen sermayeye rant olarak sunulması sonlandırılmalıdır. Halk zamlar altında sefalet yaşarken en büyük 500 sanayi şirketinin faaliyet kârı krize rağmen gecen yıl yüzde 139 arttı. Milyonlarca emekçi için hayatlarından çalınanları geri alma zamanı. Ve artık yeter krizin bedelini krizi yaratanlar, saraylarda sefahat sürenler ödesin! Zenginlerden servet vergisi alınsın. Şirketlerden alınan kurumlar vergisi oranı artırılsın. Ekonomik mücadelenin kendisi politik mücadeledir. İnsanca yasayacak ücret için birlesik, örgütlü mücadeleyle bizim olanı almaya ve sömürü düzenini değiştirmeye..”

“Yüksek enflasyon ve zam dalgası karşısında işçi ücretleri adeta pula döndü. TİS bağıtlanmış ücret artışları enflasyona ezildi. İşçilerin acil talebi ücretlere ek zam talebi olarak öne çıkıyor. Tabanda ciddi huzursuzluk söz konusu. Eğer Türk İş Başkanı Erdoğan’ı ziyaret ediyorsa taban kaynıyor demektir.
Hükümetle asgari ücret konusunda ortak metne imza atan Türk-İş’e göre; açlık sınırı 6 bin 17 TL’ye ulaştı! Yoksulluk sınırı ise 19 bin 602 lira. Kaldı ki asgari ücret aylar önce bile açlık sınırının altında kalmıştı. Sendikalı, toplu iş sözleşmeli işyerlerinde ücretler yoksulluk sınırının yarısına geriledi. Tekstil gibi işkollarında durum daha vahim, sendikalı işçi ücretleri açlık sınırına çok yakın.

Hal buyken sendikalar hükümetin kapısına böyle mi gider? İş hareketinin yakın tarihinde böylesi geri bir durum söz konusu olmadı. Sendikalar mitinglerle, grevlerle, yürüyüşlerle Ankara’nın kapısını zorladılar. 89-90 bahar eylemleri, 3 Ocak genel grevi, Zonguldak madenci yürüyüşü, 5 Nisan IMF kararlarına karşı gösteriler, mezarda emeklilik yasasına karşı mitingler… Bütün bunlar işçinin gücünü sokakta gösterdiği eylemlerdi. Türk-İş bugün bütün bunların da gerisine düştü. Görüşme “gaz almak”tan ibaret görünüyor. Oysa bugün laftan öte mücadele zamanıdır. İşçilerin sendika yönetimlerinden beklentisi budur.

Seçim ortamında sendikal bürokrasi gözünü temmuz ve ocak ayı iyileştirmelerine dikmiş durumda. Bunu işaret ederek hem tabanı yatıştırmaya bakıyorlar hem de işçileri düzen siyasetinin peşine takıyorlar. Oysa işçi sınıfı ve emekçilerin hak mücadelesi olmadan yapılacak “lütuf artışların”, bu ortamda üç ay dayanma şansı yoktur. Kalıcı haklar hep işçi sınıfının mücadelesi ile olmuştur.”

“Asgari ücret ile ilgili tartışma aslında hiç bitmedi. Sene başında belirlenen asgari ücret zaten çok tartışmalıydı. “Yüzde 50 zam yaptık” söylemine rağmen asgari ücret reel olarak son üç yıldır sürekli gerilemektedir. Yüzde 50 zam yapılmasına rağmen geçen yılın bu zamanına göre asgari ücretli dolar bazında 26 dolar azalmış durumda. Alım gücü ise daha da geridedir. Şimdi konuşulan “asgari ücret zammı” da geçici bir etki yaratacaktır. Emekçilerin gözü boyanmak istenecek, asgari ücret artışı karşılığı sermayeye teşvik verilecektir. Asgari ücret artışının “kamu tarafından sübvanse edilecek” kısmı emekçilerden toplanan vergiler ile sağlanmaktadır. Böylece hem kamuoyunun tepkisi azaltılmaya çalışılacak, hem de sermayeye yeni ek kazançlar sağlanacak. Bunun nedeni sermaye, iktidar ve yandaş sendikalardır. Şimdi Türkİş’in asgari ücret komisyonunda “işçileri” sözde nasıl temsil ettiğini hep beraber görüyoruz. Bugün Türkİş değil grev yapmak, asgari ücret belirlenmesi noktasında “ağzını” dahi açamaz. Herkes bir olmuş “sermayeye nasıl yardımcı olurum?” sorusunun cevabını arıyor.

Açık konuşalım; bu durumdan “önce alım gücü yükseltilmeli” önermesiyle çıkılamaz. Çünkü Türkiye, kapitalist ekonomi eksenindedir. Kur-enflasyon-faiz sarmalı, girdaba dönüşmektedir ve en çok da içine emekçileri çekmektedir. “Asgari ücret şu kadar lira olmalıdır” talebini öne sürmek yerine, herkes için “insanca bir yaşam” talebini emekçiler yükseltmek zorundadır. Eğer insanlar yarınını düşünmeden, sağlıklı bir yaşam sürecek, ulaşım, barınma, gıda, eğitim gibi konular bir krize dönmeyecekse, o zaman yeni bir düzen, sosyalist bir ekonomi gereklidir.”

DİSK Genel İş Sendikası Araştırma Dairesi emar’ın ‘‘Gelir Yaşam ve Yoksulluk Araştırma Bülteni’’ yayınladı.

Araştırmanın ana başlıkları şöyle:

Türkiye’de enflasyon, AB ortalamasının 9 katı: Türkiye’de mayıs ayı enflasyon oranı AB üye ülke ortalamasının 9 katı, OECD üye ülke ortalamasının da 8 katı oldu.

Yoksullar gıdaya ulaşamıyor: Gıda enflasyonunun artış oranı, genel enflasyon oranının çok üstünde. Mayıs ayı TÜİK verilerine göre gıda enflasyonu yüzde 91, 6 olarak açıklandı. Bu oran nisan ayı AB üye ülke ortalamasında 8,6, OECD üye ülke ortalamasında ise 11,5’dir. Yani Türkiye’de gıda enflasyonu AB’nin 10,3 katı, OECD üye ülkelerin ise 7,7 katı.

Gıda enflasyonunun yüksekliği halkın gıdaya ulaşımını da zorlaştırdı. Son iki yılda, iki günde bir et ya da tavuk yiyemediğini söyleyenlerin sayısı 1,2 milyon arttı. 2019 yılında 27,1 milyon kişi (%33,6) iki günde bir et, tavuk vb. ihtiyaçlarını karşılayamadığını belirtti. 2021 yılına gelindiğinde ise bu sayı 4,6 milyon kişi artarak 31,7 milyon kişi ile yüzde 38,3’e yükseldi.

Pandemi döneminin kaybedeni emekçi oldu: İşçi sınıfının milli gelirden aldığı pay her geçen yıl düşerken, sermaye sınıfının payı arttı. 2019 yılı 1. çeyreğinden 2022 yılı 1. çeyreğine katma değer içindeki emeğin payı 7,3 puan azalarak yüzde 38,8’den yüzde 31,5’e geriledi. Aynı dönemde katma değer içinde sermayenin payı 6,8 puan artarak yüzde 40,8’den yüzde 47,6’ya yükseldi. Veriler gösteriyor, pandemi döneminin kazananı sermaye, kaybedeni emekçiler oldu. Bu durum yoksulluğu derinleştirdi, eşitsizliği artırdı.

3,7 Milyon kişi çalıştığı halde yoksul: Çalıştığı ve bir geliri olduğu halde yoksul olduğunu belirten çalışanların sayısı ise 3,7 milyon kişiye (yüzde 13,6) ulaştı. Cinsiyete göre çalışan yoksulluğuna baktığımızda erkek çalışanların, kadın çalışanlara göre daha yoksul olduğu görülmektedir. Çalışan erkek yoksul sayısı 2,8 milyon kişi ile yüzde 14,8 iken çalışan kadın yoksul sayısı 882 bin kişi ile yüzde 10,6’dır.

Yoksulluk riski 3 kat arttı: Güvencesiz çalışma, işçilerin yoksulluk riskini artırıyor. Türkiye’de sözleşme türlerine göre geçici bir işte çalışanların yoksulluk riski, sürekli çalışanlara göre çok daha fazla. AB ortalamasında sürekli çalışanların yoksulluk riski yüzde 5,5 iken geçici bir işte çalışanların yoksulluk riski oranı yüzde 15.

“Türkiye tarihinin en sert yoksuldan zengine, emekçiden sermayeye gelir transferi süreci büyük bir yoksullaşma dalgasını beraberinde getirdi. Siyasal iktidarın tüm temsilcilerinin bilinçli bir tercih olduğunu kabul ettikleri, sınıfsal olarak da dar gelirliye ücretlilere kaybettireceğini de açıktan ifade ettikleri Türk Lirası üzerinden emeği değersizleştirme operasyonunun ağır sonuçlarını yaşıyoruz.

Hepimiz her sabah güne daha fazla yoksullaşmış olarak uyanırken Türkiye’nin yüzde 7 büyüdüğünün haberlerini müjde olarak duyuyoruz. Biz çalışıyoruz, biz üretiyoruz, ama değil bu büyümeden payımızı almak, reel gelirimiz her gün eriyor. Bu durum devletin resmi istatistiklerine de yansıyor: Milli gelir içinde emeğin payı son iki yılda yüzde 39’dan yüzde 31’e düşerken sermayenin payı ise yüzde 42’den yüzde 48’e çıktı. Korkut Boratav Hocamızın ifadesiyle “Benzeri olmayan bir bölüşüm şoku” yaşanıyor.

Bu koşullar altında DİSK olarak 2021 yılının son aylarından beri, “Geçinmek İstiyoruz” sloganıyla meydan meydan, sokak sokak, işyeri işyeri emeğin taleplerini ifade ediyoruz. Bu gidişin iktisadi bir hata değil, iktidarın da kabul ettiği biçimde, sınıfsal ve politik bir tercih olduğunu, aslolarak bu tercihlerin değiştirilmesi gerektiğini söylüyoruz.

Bugün Türkiye’nin gündeminde asgari ücret tartışması var. Özellikle sendikal hakların önündeki engellerin sonucu olarak ücretli çalışanların büyük bölümünün asgari ücret civarında bir ücrete mahkûm edildiği bir dönemde, asgari ücret meselesi bu bölüşüm şoku karşısında memleket meselesi haline dönüyor.

Ülkeyi yönetenler asgari ücret gündemini siyasi hesaplarına göre kullanmak istiyorlar. Oysa milyonlarca insanımızı etkileyen geçim derdi hiç kimsenin keyfiliğine bırakılamayacak ve seçim hesaplarına malzeme yapılamayacak kadar gerçektir. Alınması gereken acil önlemler şunlardır:

Öncelikle asgari ücret yüksek enflasyon döneminde yılda dört kez belirlenmelidir. Bir diğer önemli konu da hızla artan gelir adaletsizliğinin önüne geçmek için asgari ücret tespitinde sadece resmi enflasyon değil büyüme rakamı da göz önüne alınmalıdır. Uluslararası sözleşmelerin gerektirdiği biçimde asgari ücret tespitinde işçinin ailesi de hesaba katılmalı, bir ailede iki asgari ücretli çalışması durumunda yoksulluk sınırının üstünde gelir elde etmeleri garanti altına alınmalıdır. Asgari ücret üzerindeki sigorta pirim yükü azaltılmalı, işverenlere sağlanan 5 puan SGK prim indirimi işçiler için de sağlanmalıdır.

Asgari ücrete paralel olarak diğer tüm ücret ve maaşlar ile emekli aylıkları da yılda dört kez saptanmalı, en düşük emekli aylığı asgari ücret düzeyine çekilmeli, EYT’lilerin emeklilik hakkı verilmelidir.

Gelirlerimize yönelik bu düzenlemenin yanı sıra, halkın alım gücünün hızla erimesi karşısında şu önlemlerin de acilen alınması gerekmektedir:

Elektrik, su, doğalgaz ve internet faturalarına yapılan zamlar geri alınmalı, temel tüketim mal ve hizmetleri vergi ve kesintiden muaf tutulmalıdır. Tüm fiyatları doğrudan etkileyen akaryakıt üzerindeki vergi yükü düşürülmelidir.
Vergide adalet olmadan gelirde adalet olmaz. Bu nedenle kâr ve faiz gelirlerinin vergilendirildiği, çok kazananın çok vergi verdiği adil bir vergi politikası benimsenmelidir.

Yoksulluğu yenmek için güvenceli istihdam şarttır! Bugün başta belediyeler olmak üzere birçok iş kolunda çeşitli isimler altında devam eden tüm güvencesiz istihdam biçimlerine son verilmelidir. Belediye şirket işçilerine kadro verilmelidir.
İşçi sınıfının yaşadığı gelir kaybını telafi etmesinin en önemli yolu, sendika ve grev hakkıdır. Bu hakların kullanımın önündeki tüm yasal ve fiili engeller kaldırılmalıdır.”


POTASYUM  KLORAT 
 NEDİR?

Potasyumklorat, beyaz renkli kristalimsi bir katıdır.

Potasyumklorat, yaygın olarak potasyum klorür ve sodyum klorattan elde edilir. Sodyum klorata stokiyometrik oranlarda katı KCI eklenir. Bu karışım daha sonra bir kristalleştiriciye transfer edilir ve potasyum klorat bulamacı olur.Ana sıvı hücrelere geri dönüştürülür, burada tuz klorata dönüştürülür ve işlem tekrarlanır. Katı KCl için kalite gereksinimleri yüksektir, çünkü çözeltiye eklendikten sonar sonra hiçbir saflaştırma mümkün olmamaktadır.

Yanıcı maddelerle beraber çok daha yanıcı bir karışım oluşturur. Yanıcı malzeme çok ince bir şekilde bölünürse karışım patlayıcı da olabilir. Bu karışım sürtünme ile tutuşabilir. Kuvvetli sülfürik asit ile teması yangınlara yada patlamaya neden olabilir.

Potasyumklorat, sulu çözelti renksiz bir sıvı olarak ortaya çıkar. Sudan daha yoğundur.

Amonyum tuzları ile karıştırıldığında kendiliğinden ayrışabilir ve tutuşabilir. Uzun süre ısıya veya ateşe maruz kaldığında patlayabilir.

Kibrit, kağıt, patlayıcı ve daha birçok kullanımda kullanılır.Cilde teması, gözleri ve mukoza zarlarını tahriş edebilir. Yutulması halinde zehirli  olabilir. Başka kimyasalların sentezi için öncü madde olarak kullanılır. Teması halinde organik maddeleri tutuşturur.

Potasyumklorat, oksitleyici bir ajan, patlayıcılarda, kibritlerde, oksijen kaynağı olarak , tekstil baskısı, piroteknik, dezenfektanlarda ve ağartma malzemelerinde kullanılır.

Veteriner tıbbında, potasyum klorat oksitleyici bir ajan, antiseptik ve büzücü olarak kullanılır.

Potasyumkloratın bir çok farklı alanda daha kullanımı mevcuttur. Bunlara örnek olarak: flaş tozunda  kullanılan bir yükseltgeyici maddedir. Diş macunu üretiminde, herbisit olarak,  alkaloidler ve fenoller için de  bir reaktif olarak kullanılır.

Potasyumklorat ayrıca kesilmiş domuz ve domuz ürünlerinde Yersinia enterocolitica isimli bakterinin oluşumunun belirlenmesinde de kullanılabilir.,

Pars alüminyum tozu,parsbakır tozu,Pars Çinko Tozu,Pars Grafit Tozu,Pars Kurşun Tozu,Parsdemir tozu,pars kurşun oksit,pars kurşun oksit sülyen,pars kurşun oksitmürdesenk,pars fire assay flux,pars nitrik asit,pars hidroklorik asit,parssülfürik asit,pars hidrazin hidrat,pars kaolin,parssepiyolit,sunsep,sundiyo,sunmag,pars zeolit,pars 67 mangan dioksit,pars85mangan dioksit,hadjin yılan kovucu,parsvet yara tozu,pars limesülfür,nanotozlar,yemkat.com,sunshield kaolin,sunshield sıvı kaolin,parssilisyum karbür,silisyum karbür,dmr74 mangan dioksit,pars magnezyum sülfat,parsmagnezyum sülfat anhidrat,pars magnezyum sülfat monohidrat,pars magnezyumoksit,pars bakır sülfat,pars demir sülfat monohidrat,pars kalay sökücü,parsnikel sökücü,süren vollastonit tozu,pars volfram  tozu,pars molibdentozu,pars antimon oksit,pars potasyum hidroksit,pars potasyumsilikat,kimyadeposu.com,claypacks.com,demsil silikajel,demsil kil paketi,demsilnem alıcı,nemal nem alıcı,pars sodyum metabisülfit,pars sodyum bisülfat,parsmagnezyum nitrat,pars sodyum persülfat,pars kalsiyum sülfat,pars kalsiyumsülfat dihitrat,pars hayvan altlığı,pars sodyum lignosülfonat,pars madentozları,pars metal tozları,pars yem katkıları,pars nanotozlar,pars çinkooksit,sunshield sıvı kaolen,süren titanyum tozu,pars bakır oksit,demsilsilikajel,süren otocam çizik giderici,pars seryum oksit,süren ferro vanadyumtozu,pars spekülarit,süren bit-pire kovucu,süren bakır tozu,süren teknoloji,bakır tozu,keko75kalay sökücü,kaojel tarımsal kaplama jeli,serajel sera üsüt kaplama jeli,bakırtozu,nital dağlama solüsyonu,pcb test kiti,fire assay fluks,sgs,alfredkniht,bronz tozu,ironfer ağırlık tozu,demir tozu,kurşun tozu,sarı kurşunoksit,mürdesenk,pirinç tozu,ferro alaşım tozları,nanomikron.com,nanomikronmetal tozları,muskovit,kuvars tozu,silika tozu,mika tozu,kalsine kaolin,rafinesaf kaolin,meta kaolin,dmrsüren şirketler grubu,mikronize madenler,kalsiyumoksit,kalsiyum hidroksit,claypacks oksijen emici,grafit tozu,yağlı grafit,

DMRSÜREN KİMYA LTD.ŞTİ                  

0216 4421200-05523307100-05325466184

www.kimyadeposu.com,www.nanomikron.com, www.claypacks.com, www.nanotozlar.com,www.netyerim.net,www.metaltoz.com

kaucukdergisi.com

Diğer Haber

Trafikteki araç sayısı 31 milyon

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), ekim ayındaki kara taşıtları istatisiğini açıkladı. Ekim ayında 209 bin 401 …

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir