İSTANBUL (AA) – Prof. Dr. Fuat Sezgin İslam Bilim Tarihi
Araştırmaları Vakfı (İBTAV) Mütevelli Heyeti Üyesi Sümeyye Baybara,
üniversitede birinci sınıftayken Fuat Sezgin ile öğrenci toplantısında
tanıştığını belirterek, kendisinin öğrencilerle buluşmayı ve sohbet
etmeyi çok sevdiğini söyledi.
Sezgin ile ilk
tanıştığı günün kendisi için çok anlamlı olduğunu dile getiren Baybara,
“Hocayla ilk kez yüz yüze tanışacağımız için çok heyecanlıydık. Bizlere
neden bu bölümü seçtiğimize dair sorular sormuştu. Heyecanla kendisine
cevap vermiştik. Ben de birkaç soru sorduğumu hatırlıyorum.” diye
konuştu.
Fuat Sezgin’in bilim tarihi alanında
açtığı yolun kendilerine cesaret ve azim verdiğini anlatan Baybara, “Şu
an İstanbul Teknik Üniversitesi’nde bilim ve teknoloji tarihi alanında
yüksek lisans eğitimi almaktayım. Hoca sayesinde, ‘Bir kişi vesilesiyle
bu kadar güzel yollar açılabiliyorsa, ufkumuz bu kadar
genişletilebiliyorsa, o bir kişi gelecekte neden ben olmayayım?’
şeklinde bir vizyon kazandım. Bunun için kendisine çok minnettarım.
Mezun olduktan sonra vakıfta çalışmaya başladık. Gönüllü olarak vakfa
ait kütüphanede kitaplarla ilgili kataloglama çalışmalarına katıldım. ”
ifadelerini kullandı.
“Konuşmaktan çok dinlemeyi tercih ederdi”
Baybara, Fuat Sezgin’in elde ettiği bunca başarıya rağmen mütevazılığı hiç elden bırakmadığını söyledi.
“Kendisini
birebir tanıdıktan sonra bu denli başarılı olmuş bir insanın nasıl bu
kadar mütevazı bir kişiliğinin olduğu noktasında gerçekten çok büyük bir
hayret yaşamıştım.” diyen Baybara, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Kütüphanede
gönüllü çalışırken bizleri kontrole gelirdi. Bizler çalışırken
koridorlarda yürürdü. Yine koridorda yürüdüğü bir gün, ‘Sümeyye Hanım,
çalışıyor musunuz yoksa oynuyor musunuz?” diyerek ekranımı kontrol
etmişti. Hitap şekli çok hoşuma gitmişti. Kendisinin iyi bir dinleyici
olduğunu düşünüyorum. Gençlerle yaptığı toplantılarda konuşmaktan çok
dinlemeyi tercih ederdi. Konuşacak çok şeyi olmasına rağmen bizleri can
kulağıyla dinlerdi. Bu, çok dikkatimi çekmişti. Kendisinde bir merak
duygusu vardı. Bu merak duygusu, onu iyi bir dinleyici yapmış diye
düşünüyorum.”
“En çok dikkatimi çalışmalarındaki objektifliği çekti”
İBTAV
Mütevelli Heyeti Üyesi Ayşegül Kutluca da Fuat Sezgin’i gözünde
ulaşılmaz bir yere koyduğu için kendisiyle tanışmaya çekindiğini
söyledi.
“Bu yüzden hocayla biraz geç tanıştım.” diyen Kutluca, şunları kaydetti:
“Kendisine
soru sormaya bile çekiniyordum. Bizim çok alışkın olduğumuz bir insan
profili değildi. Onu tanıdıkça ve okudukça en çok dikkatimi,
çalışmalarındaki objektifliği çekti. Günlük hayata, siyasi olaylara,
insanlığa, bilim tarihine bakış açısını örnek alınması gereken bir yerde
görüyorum. Hem sert hem de çok yumuşak ve merhametli bir insandı. İş
konusunda çok disiplinli ve idealistti. ‘Tatlı sert bir kişiliği vardı’
diyebiliriz. Günde 17 saat çalışırdı. Hep ‘Daha fazla çalışmam lazım’
düşüncesi vardı. İnsanları da çalışmaları yönünde hep teşvik ederdi. Çok
şıktı, her zaman takım elbise giyerdi.”
“Bizlere öz güven aşılamaya çalışırdı”
İBTAV
Mütevelli Heyeti Üyesi Mihriban Ataş da üniversitenin ilk yılında dünya
çapında ünlü bir bilim tarihçisiyle tanışmanın heyecanını ve
mutluluğunu yaşadığını ifade etti.
Fuat Sezgin’in
oldukça mütevazı kişiliğe sahip olduğunu belirten Ataş, “Yine de onun
yanında çekinirdik, daha saygılı davranmaya çalışırdık. Hocamız bizlerle
sürekli konuşur, bir nevi öz güven aşılamaya çalışırdı. Sürekli
önerilerde bulunurdu. Mesela hem Batı hem de Doğu dillerini iyi derecede
bilmemizi isterdi.” dedi.
Kendisini en çok
etkileyen anısını anlatan Ataş, “Hocamız her sabah takım elbisesini
giyip kütüphanede yaptığımız kataloglama çalışmalarını kontrole gelirdi.
Hocamız geldiğinde biraz heyecanlanır ve stres olurduk. Bir gün bu
stres yüzüme yansımış olacak ki yanıma gelip, ‘Siz, çok
gülümsemiyorsunuz, bir sorun mu var?’ diye sormuştu. Ben de ‘Hayır
hocam, burada olmaktan çok mutluyum, sadece işimi titizlikle yapmaya
çalışıyorum, sanırım onun gerginliği.’ demiştim. O da bana daima
tebessüm etmemi öğütlemişti. Ciddi kişiliğinin yanı sıra gülümsemeye,
tebessüme de çok önem verirdi.” şeklinde konuştu.
Prof. Dr. Sezgin’in çok çalışkan ve titiz olduğunu vurgulayan Ataş, şunları kaydetti:
“Bir
makale veya kitap yazarken dünyanın farklı yerlerindeki kütüphanelere
gidip yazma eserlere erişmeye çalışırdı. Dil öğrenmeye, kitapları kendi
dilinden okumaya özen gösterirdi. Bu vesileyle ne kadar çok çalıştığını,
eserlerini ne kadar büyük bir çaba ve özveriyle ortaya çıkardığını
anlayabiliriz.”
Muhabir: Semra Orkan