Anasayfa / Ekonomi / LSE/Akarlı: Dış talebin zayıfladığı bir ortamda Türkiye için iyimser olmak kolay değil

LSE/Akarlı: Dış talebin zayıfladığı bir ortamda Türkiye için iyimser olmak kolay değil

ZEYNEP BAYAR

Bloomberg HT’ye konuk olan London School of Economics and Political Science Kıdemli Araştırma Görevlisi Dr. Ahmet Akarlı, küresel büyümedeki yavaşlama, gelişmiş ülke ekonomilerinde görülen parasal sıkılaşma adımları ve bu gelişmelerin Türkiye ekonomisine olan etkisini değerlendirdi.

ABD Merkez Bankası’nın (Fed), son toplantısında 3. kez 75 baz puanlık bir faiz artırımına gitmesi ile birçok ekonomist, ABD’de parasal sıkılaşmanın ekonomiye darbe vurmasını ve istihdam kaybına yol açmasını bekliyor. Ülke ekonomisine ilişkin “sert iniş senaryolarını” değerlendiren Akarlı, ABD’de uzun zamandır gelen makroekonomik verilerin belirgin bir yavaşlamaya işaret ettiğini söyledi.

Akarlı, bu durumun en başta sanayi üretiminde görüldüğünü, sonrasında ise konut piyasasına sirayet ettiğini, bir müddet sonra da işgücü piyasasına yansımasının beklendiğini söyledi. ABD’nin resesyonun bütün standart öncü göstergelerini yansıttığını belirten Akarlı, sözlerine şöyle devam etti:

“Politika yapıcılar salgın döneminde çok kuvvetli bir tepki verdi ve yapılması gereken de buydu. Zaman içinde, ABD ikinci mali genişleme paketini açıklandıktan sonra toparlanmanın beklenenden daha hızlı olacağı anlaşıldı. Dolayısıyla Fed’in gevşek para politikası ekonominin toparlanma hızıyla tutarsız bir hale geldi. Daha genele yayılmış bir enflasyon süreci yaşadık. Fed aslında başta doğruyu yaptı. Ekonomik toparlanmanın ivme kazanmasını bekledi ve sabır gösterdi.

“ABD’de resesyonist koşullar bu senenin sonuna doğru oluşmaya başlar”

“Bizim gibi gelişen piyasa ekonomilerini daha iyi anlayan iktisatçılar bunu daha net görebilir; kredibilite açığı söz konusu…Fed piyasaya nazaran geri kalmış durumda. O açığı hızla kapatıp tekrardan kredibilitesini sağlaması lazım. O yüzden önden yüklemeli faiz artışlarının devam etmesi hiç şaşırtıcı olmaz.

ABD’de resesyonist koşullar bu senenin sonuna doğru oluşmaya başlar. Fed, kararlılık gösterip faizleri artırmaya devam edecek, fakat önümüzdeki sene o resesyonist ortamın bilhassa emek piyasası üzerindeki olumsuz etkileri görüldüğünde herhâlde para politikasını gevşetmeye başlayabilirler.”

“Avrupa ekonomisi yapısal olarak ABD’ye göre daha zayıf”

Akarlı, Euro Bölgesi’nde resesyon riskinin Temmuz 2020’den bu yana en yüksek seviyeye ulaşması hakkında yaptığı değerlendirmede, Avrupa ekonomisinin yapısal olarak ABD’ye göre “daha zayıf” olduğunu söyledi. “Avrupa Merkez Bankası’nın (AMB) şu an hiçbir şansı yok, enflasyon oranları çok yüksek.” diyen Akarlı, AMB’nin para politikasını Fed’e benzer bir şekilde ama daha zayıf iktisadi temellerle sıklaştırmak zorunda kalacağını belitti.

Kovid-19 salgınının büyük bir arz ve talep şoku yarattığını söyleyen Akarlı, o dönem alınan politika önlemleriyle bunun reel sektör üzerindeki etkisinin bir ölçüde bertaraf edildiğini vurguladı. Avrupa’da bazı verimsiz sektörlerin, kurumların ve şirketlerin eskisi gibi devam edemeyeceğini belirten Akarlı, “Para ve maliye politikanın daralmaya başladığı bir ortamda zayıf ekonomik birimlerin tavsiyesinin hızlanma riski var. Hele Avrupa’da nominal faizlerde 6 ay içerisinde yüzde 3’e gelmesini bekliyorum. Avrupa ekonomisinin o şekilde uzun bir süre bunu kaldırabileceğini düşünmüyorum. Dolayısıyla AMB’nin para politikası tercihleri şu anda çok sınırlı.” dedi.

“Çin’de inşaat sektörüyle ekonomiyi desteklemek artık eskisi kadar gerçekçi gözükmüyor”

Dünyanın en büyük ikinci ekonomisi olan Çin’de ihracat ve ithalat büyüme hızının 4 ayın en düşük seviyesine gerilemesinin küresel etkilerini değerlendiren Akarlı, Çin’de de belirgin zafiyetler olduğunu söyledi.

Akarlı, Çin’in geçtiğimiz son 15 yılda çok kuvvetli bir büyüme süreci yaşadığını ve kişi başına düşen milli gelirinin büyük ölçüde hızla arttığını belirtti. “Çin’de bilanço yapısı, bu hızlı büyüme sürecinde bozuldu. Karşılık olarak da ekonominin ticarete tabii olmayan sektörlerinde kuvvetli spekülatif bir genişleme gördük” diyen Akarlı, özellikle inşaat sektörünün gayrisafi milli hasıla büyümesinin yüzde 30’una karşılık geldiğini ve önümüzdeki dönemde bu aşırı borçluluk ve sektördeki aşırı dengesizliklerin bir araya gelmesiyle, büyümeye katkı yapan o yüzde 30’luk sektörün aynı ölçüde büyümeye katkı yapmasının imkansız olduğunu açıkladı.

“Çin’in potansiyel büyümesi artık eskisi gibi yüzde 7-8 gibi değil muhtemelen yüzde 3’e doğru evirilecek.” diyen Akarlı, bu durumun küresel ekonomide değişikliklere sebebiyet vereceğini söyledi. Akarlı, “eski metodlarla” bilhassa inşaat sektörüyle ekonomiyi desteklemenin artık eskisi kadar gerçekçi gözükmediğini vurguladı.

“Enerji fiyatlarında düzelme olursa Türkiye için olumlu bir etkisi olur”

2023 yılında küresel büyümede yaşanması muhtemel yavaşlamanın Türkiye’yi nasıl etkileyeceğine ilişkin olarak görüşlerini belirten Akarlı, ABD, AB ve Çin’de yani “üç büyüme motorunda da” yapısal sorunlar olduğunu söyledi. Dünya ekonomisinde koordineli bir yavaşlama sürecine girildiğinin altını çizen Akarlı, “Türkiye çok ilginç bir ekonomi. Büyümeden istifade ediyorlar ama bir emtia ithalatçısı olarak büyümenin çok kuvvetli olduğu ortamlarda dış ticarette bir bozulmayla karşı karşıya kalıyor. Tersine büyümenin zayıfladığı ve emtia fiyatlarının düzelme gördüğü bir ortamda Türkiye için görece fiyatlar destekleyici bir hale geliyor.” dedi.

Akarlı, global yavaşlamanın gerçekleşmesi durumunda enerji fiyatlarında da bir düzelme görebileceğimizi, bu durumunun ise Türkiye’ye olumlu bir etkisi olacağını söyledi. Akarlı, küresel büyüme hızının Türkiye etkisi ve TCMB’nin izlediği para politikası hakkında ise şu ifadeleri kullandı:

“Türkiye’nin derdi finansman tarafı. Merkez ülkelerde, merkez bankası biraz geride kalmış gibi gözüküyor. Hepsi kredibilite açığını kapatmakla meşgul. Türkiye de tabii dış finansmana ihtiyacı olan bir ekonomi. Eğer para politikası global olarak sıkılaşmamış olsaydı, farklı bir dilden konuşabilirdik ama parasal koşulların koordineli bir şekilde global olarak sıkılaştığı ve dış talebin zayıfladığı bir ortamda Türkiye için iyimser olmak kolay değil.

“Türkiye’de ciddi makro ekonomik kırılganlıklar olduğu kanaatindeyim”

Gelişen piyasaların geri kalan kısmında da bilhassa maliye politikası üzerindeki etkilerin ve baskıların benzer istikamette politika çerçevesinde bozulmaya sebebiyet verdiğinden kaygılanıyorum. Türkiye gelişen piyasalar içinde global ekonomiye ve finans sistemine bu kadar yakından entegre olan bir ekonomi olarak ortodoks iktisadi politikalardan uzaklaşma tercihine gidiyor. Türkiye’de ciddi makro ekonomik kırılganlıklar olduğu kanaatindeyim. Politika tercihleri bu durumu daha beter hale getiriyor.”

Diğer Haber

Denizbank Genel Müdürü Hakan Ateş hakkında 240 yıla kadar hapsi isteniyor

İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı Örgütlü Suçlar Soruşturma Bürosunca, İstanbul 41. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen davayla birleştirilmesi …

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir