İSTANBUL (AA) – ÖMER FARUK MADANOĞLU – Diplomasi Vakfı Direktörü Doç. Dr. Oğuzhan Bilgin, Türkofobinin Avrupa'nın yanı sıra Türkiye'de de yayıldığını belirterek, kurulmaya çalışılan kültürel hegemonyanın medya ve sinema eliyle inşa edildiğini söyledi.
AA muhabirine Avrupa'da yükselen İslamofobi ve Türkofobiye ilişkin değerlendirmelerde bulunan Bilgin, Avrupa'da tarihsel kökenleri olan Türkofobinin ve Türklere karşı nefret söyleminin kültürel yollarla diri tutulmaya çalışıldığını aktardı.
Bilgin, Avrupa'da Türklerin yoğun yaşadığı ülkelerde özellikle Türkofobinin planlı bir şekilde yayıldığına işaret ederek, liberal söylemler üzerinden Türklere yönelik saldırıların görmezden gelindiğini vurguladı.
– “Avrupa'nın kimlik arayışında Müslümanlar ve Türkler öteki”
Avrupa'nın kimlik arayışında genellikle Müslümanları ve Türkleri “öteki” olarak lanse ettiğini dile getiren Bilgin, şunları kaydetti:
“O yüzden sürekli bu milli inanç ve ulus kimliği inşa süreciyle yetişen yeni nesillerde Türkofobi, Türk nefreti, Türk düşmanlığı canlı kalabiliyor. Yunanistan'da iktidarlar değişiyor ama Türkiye'ye karşıtlık hiçbir zaman değişmiyor. Nefretleri o kadar büyük ki bir tane bile Türk eseri ya da camiyi Yunanistan'da göremezsiniz.”
“Batı'nın Haçlı Seferlerinden beri öteki algısı hep Türk üzerinedir. Çünkü onlar Doğu'yu da İslam medeniyetini de hep Türkler üzerinden görmüşlerdir.” diyen Bilgin, Türk karşıtlığı üzerinden Avrupa'da bir kimlik inşası olduğunu söyledi.
Yunanistan'dan örnek veren Bilgin, Yunanistan Milli Marşı'ndaki 30 bin Türk'ün katiline atıf yapılmasının Türkofobinin “cisimleştirilmesi” olduğuna dikkati çekti.
Bilgin, Yunanistan'daki Türkofobinin devam ettiğinin en büyük kanıtlarından birisinin Batı Trakya sorunu olduğunu ifade ederek, Yunanistan'ın Batı Trakya'da yaşayanlara Türk bile diyemeyerek sorunu daha da derinleştirdiğini aktardı.
– “Hollywood bir silah gibi kullanılıyor”
Batı Trakya'daki Türklere toplumsal ve devlet düzeyinde gösterilen bu “düşmanlığın” Türkofobinin en canlı örneklerinden olduğunu belirten Bilgin, “Kendi müftülerini seçmek gibi Lozan'da bile tanınmış haklardan mahrum bırakmak tipik bir Türkofobi anlayışıdır. Tıpkı Atina'da bir tane camiye tahammül edemeyen anlayış da yine bunun bir bağlantısıdır. Çünkü Türk düşmanlığıyla İslam düşmanlığı hep eşdeğerdir.” ifadelerini kullandı.
Almanya'daki Solingen katliamı ya da dönerci cinayetleri gibi saldırıların üstünün örtülmeye çalışıldığını kaydeden Bilgin, “Avrupa'daki Müslüman ve Türk düşmanlığı demokrasi, insan hakları gibi söylemlerle hasır altı edilmeye çalışılıyor. Türklerin evleri içinde bizzat insanlar varken yakıldı ve sonra da anlaşıldı ki aslında bu kundaklama hadiseleri aslında pek çok derin birtakım ilişkilerle yapılan organizasyonların birer parçasıymış.” diye konuştu.
Bilgin, “Sistematik olarak dünyada İslam düşmanlığını yükselten kültürel, akademik, entelektüel ve siyasal bir hegemonya var.” diyerek, Hindistan, Sincan Uygur Özerk Bölgesi ve Filistin’de işlenen suçların ve Avrupa’da yükselen aşırı sağın bu söylem üzerinden kendisini meşrulaştırdığını dile getirdi.
Hollywood'un adeta bir silah gibi kullanıldığına değinen Bilgin, burada da Müslümanları ve Türkleri kötü çağrıştıran portelere ve hikayelere yer verildiğini anlattı.
– “Türkiye'de Türkofobi artıyor”
Türkiye'de de Türkofobinin yaygın olduğunu ve bu ayrımcılığın sosyal medya ve kültürel olarak pazarlandığını hatırlatan Bilgin, “Son zamanlarda çıkan dizi ve filmlerdeki kötü karakterler Türk kökenli, iyi karakterler ise yabancı kökenli. Bu filmlerin senaryosunu yazanlar, yönetmenleri, yapımcısı ve oynayanlar Türkler. Yani Türkofobinin bizzat Türkler tarafından üretildiği bir süreç. Bu bana Nietzsche'nin köle ahlakı kavramını aslında biraz hatırlatıyor.” değerlendirmesinde bulundu.
Sosyal medyada da Türklüğün aşağılanma sebebi olarak fenomenler aracılıyla yayıldığını söyleyen Bilgin, “Gündelik hayatta özellikle de sosyal medyada sürekli Türkiye'de yaşanmaz psikolojisinin yerleştirilmeye çalışılmasını, Türkiye'ye dair olumsuz şeylerin abartılmasını hatta uydurulması rastgele değil. Burada sistematik bir kültürel savaşla karşı karşıyayız.” görüşünü paylaştı.
Türkiye'deki Türkofobinin çok fazla gündeme getirilmesi, çalışılması, ifşa edilmesi ve karikatürize edilmesi gerektiğini kaydeden Bilgin, sözlerini şöyle tamamladı:
“Batılı gibi görünmeyi, Batılı gibi olmayı, Batılı gibi yaşamayı, davranmayı, hissetmeyi, eğlenmeyi üstün gören, Türk ve Müslüman gibi olmayı da aşağı gören bir kompleksli anlayışla böyle Batılıların self-hatred dediği, kendisinden nefret eden, aslında bizzat aynada gördüğünden yani kendi şahsından nefret eden hastalıklı psikolojilerle karşı karşıyayız. Türk edebiyatı demeyelim diyenler Fransız edebiyatı, Alman edebiyatı ya da İngiliz edebiyatı denildiğinde ses çıkarmıyor. Avrupa'daki ülkelerde sadece bir ırk yaşadığını sanıyorlar. Mesele ne etnisite ne de ırk. Kültürel ve tarihsel bir kavramdan bahsediyoruz. Türk kelimesinden bile rahatsız olan bu anlayışın kendisi ırkçı bir anlayış. Bu anlayışın sahipleri bir kısmı o hakim kültürel hegemonyaya şirin görünmek için bunu yapıyorlar.”