İSTANBUL (AA) – Üsküdar Üniversitesi NP Feneryolu Tıp Merkezi Psikiyatri Uzmanı Doç. Dr. Serdar Nurmedov, 25-44 yaş arasındaki kadınların depresyona daha yatkın olduğunu belirtti.
Üniversiteden yapılan açıklamada görüşlerine yer verilen Nurmedov, söz konusu yaş grubundaki kadınların, erkeklere kıyasla iki kat daha fazla depresyon riski altında olduğunu belirtti.
Bu durumun, kadınların maruz kaldığı sosyal ve kültürel kaynaklı dezavantajlardan kaynaklanabileceğine vurgu yapan Nurmedov, şunları kaydetti:
“Depresyonun nedenleri genellikle birden fazla faktörün etkileşimiyle ortaya çıkıyor. Genetik yatkınlık, çevresel etmenler ve yaşam olayları, depresyon gelişiminde önemli rol oynuyor. Ailede depresyon öyküsü olan bireylerde, depresyon riski diğerlerine kıyasla daha yüksek oluyor. Ancak, tek bir gen ya da kromozomun depresyonla ilişkili olduğunu kesin olarak belirlemek mümkün değildir. Çevresel faktörler de depresyon riskini artırabiliyor. Çocukluk çağındaki travmatik olaylar, aile içi çatışmalar, iş kaybı, finansal sorunlar gibi stresörler depresyon riskini artırabiliyor. Ayrıca, yoğun iş yükü, iş yerinde mobbing, toplumsal baskı gibi faktörler de depresyonun ortaya çıkma olasılığını artırabiliyor.”
– “Tam iyileşme için en az 6 ay gerekiyor”
Nurmedov, depresyonun nedenleri arasında yaşam olaylarının önemli yer tuttuğuna işaret ederek, “Yakın birinin kaybı, boşanma, ilişki sorunları, sağlık sorunları gibi yaşam olayları depresyon riskini artırabiliyor. Depresyonla ilişkili olarak bilinen nörotransmitterler serotonin ve noradrenalin, depresyonun nörobiyolojik temelleri üzerinde önemli rol oynar. Bu kimyasalların dengesizliği depresyon semptomlarının ortaya çıkmasına katkıda bulunabiliyor.” değerlendirmesinde bulundu.
Depresyonun, serotonin ve noradrenalin gibi nörotransmitterlerin dengesizliği sonucu ortaya çıkan bir durum olduğunu anımsatan Nurmedov, “Serotonin azaldığında acı ve ıstırap artarken, serotonin arttığında bu belirtiler azalıyor. Noradrenalin ise odaklanma ve uyanıklıkla ilişkilendiriliyor ve depresyon sürecinde dikkat ve konsantrasyonun azalmasına neden olabiliyor.” bilgisini paylaştı.
Tedaviye yeterli yanıt alınamayan vakalarda, tedavi planlarının yeniden değerlendirilmesi gerektiğini belirten Nurmedov, iyileşme sürecinde en az altı ay boyunca belirtilerin geçmiş olması gerektiğini ifade etti.
Nurmedov, gençlik ve yaşlılık dönemlerinde depresyonun farklı semptomlarla kendini gösterdiğini, ancak her iki durumda da profesyonel destek ve uygun tedavi yöntemleri sayesinde depresyonla başa çıkmanın mümkün olduğunu vurguladı.
Tedavi sürecinde belirtilerin yüzde 50'den fazlasının dört hafta içerisinde iyileşmesinin, “yanıt alma” olarak değerlendirildiğine işaret eden Nurmedov, her üç hastadan birinin tedaviye yeterli yanıt vermediğini belirtti.
Nurmedov, yüzde 25 ile yüzde 49 arasındaki iyileşmenin “kısmi yanıt” olarak kabul edildiğini, yüzde 25'in altındaki düzelmenin ise “yanıt alınamama” durumu olarak tanımlandığını kaydetti.
Depresyonun, yaşamın farklı dönemlerinde farklı semptomlarla ortaya çıkabildiğini aktaran Nurmedov, sözlerini şöyle tamamladı:
“Gençlik dönemindeki depresyon genellikle gerginlik, sinirlilik, öfke ve artmış psikomotor aktivite gibi semptomlarla kendini gösterebiliyor. Bununla birlikte, yaşlılık dönemindeki depresyon genellikle bilişsel işlevlerde bozukluklar ve hatta bazen ‘yalancı bunama’ olarak adlandırılan psödo-demans semptomlarıyla ilişkilendiriliyor.”