Mecliste halen görüşülmekte olan Elektrik Piyasası Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi hakkında uzun zamandır birçok şey yazıldı, söylendi. Teklifin TBMM komisyonunda görüşülmesi sırasında, getirilen değişiklik önerilerinin şirketlere yeni kıyaklar, halka yeni külfetler, doğaya ise daha fazla yıkım getireceği sıkça dillendirildi.
Torba yasa taslağı TBMM genel kurulunda görüşülmeye başlandığında taslağa son anda sokulan, maden şirketlerinin ruhsat alanları dışında da tesis kurabilmesine olanak sağlayan 6. madde en çok itiraz edilen maddeler arasındaydı. Öyle ki TEMA ve bazı çevre koruma örgütleri bu maddenin kaldırılmasına dönük ciddi bir kampanya başlattılar. Haliyle taslağın içinde en az 6. madde kadar önemli olan ekolojik yıkıma yol açabilecek diğer maddeler bu 6. madde tartışmasının gölgesinde kaldı.
Sonuç itibariyle yoğun itirazlar sonrasında 6. madde TBMM görüşmelerinde taslaktan çekildi. Elbette önemli bir başarı olarak değerlendirilebilir bu maddenin çekilmesi ki öyledir de. Öte yandan tartışmaların 6. ve 13. maddeler üzerinde yoğunlaştırılmasının, sosyal medya kampanyalarının ve nihayetinde tepkilerin asıl olarak bu maddeler üzerinden dile getirilmesinin, en az bu iki madde kadar ekolojik yıkıma ve sermayeye rant aktarımına yol açacak diğer maddelerin görünürlüğünü geri plana iten bir işlevi oldu mu? Bunun da ciddi şekilde değerlendirilmesi gerektiğini düşünüyorum.
6. maddenin geri çekilmesinin ardından görüştüğüm HDP Milletvekili Ali Kenanoğlu aslında Meclisteki partilerin ve ittifakların sayısal durumuna dikkat çekerek, “Gönül ister ki yasanın tümü çekilsin ama bu Meclis aritmetiği ile mümkün değil. O zaman bizler de çevre ve ekolojik örgütlerinin en çok itirazlarını yükselttikleri maddelere yönelik bir yoğunlaşma içerisinde olduk. 6. madde böyle geri çekildi. Şimdi 13. maddenin çekilmesi için uğrayacağız” diyordu.
Sonuçta perşembe günü genel kurulda yapılan tartışmalardan sonra 13. madde de bir iki değişiklikle kabul edildi.
5346 sayılı yenilenebilir enerji yasası olarak kısaltılabilecek yasa 2005 yılında ilk çıktığında “Organik atıkların yanı sıra bitkisel yağ atıkları, tarımsal hasat atıkları dahil olmak üzere tarım ve orman ürünlerinden ve bu ürünlerin işlenmesi sonucu ortaya çıkan yan ürünlerden elde edilen katı, sıvı ve gaz halindeki yakıtlar” diye tanımlanırken 2016 yılında “Atık lastiklerin işlenmesi sonucu ortaya çıkan ürünler” diye bir değişiklik yapılmıştı. Bu tarihten itibaren biyokütle tesislerinin sayısı 4 yılda 3 kat arttı. İşte 13. madde bu durumla ilgiliydi.
Elektrik Mühendisleri Odası Yönetim Kurulu Üyesi Mehmet Özdağ bu durumu şöyle açıklıyor; “Kentsel atıklar ve atık lastiklerin işlenmesi sonucu elde edilen ürünler ifadesi o kadar kritik ki siyasi parti gözetmeksizin hemen hemen bütün büyükşehir belediyeleri bu tür işletmelere koşulsuz şartsız işyeri ruhsatı verme konusunda hiçbir sakınca görmediler. Eğer bir tesisin adı biyokütleyse neredeyse sınırsız emisyon hakkınız var. Yani sınırsız toz yayabilirsiniz. Üstüne üstlük ürettiğiniz elektriği piyasa fiyatının 3 katına satabiliyorsunuz. Yüzde 100 alım garantisi var”.
Son tasarının 13. maddesinde bu tanımların arasına ‘Atık lastiklerin işlenmesi sonucu ortaya çıkan ürünler’ ifadesi konulması bütün bu olumsuzlukların üzerine tüy diken bir gelişme oldu. Özdağ, “Lastik endüstriyel bir ürün olup, biyokütle sınıfına girmemektedir. Araba lastiği ve sanayi atıklarının biyokütle olarak sayılması, yakılması durumunda ortaya çıkacak toksit gazların kontrolsüz bir şekilde çevreye yayılması anlamına gelecektir. Araba lastiği ve sanayi atıklarının biyokütle olarak sayılması, aynı zamanda yenilenebilir olarak sayılmasına, önemli bir kirleticinin yenilenebilir enerji kanununun sağladığı imkanlara kavuşması anlamına gelecektir” diyordu.
Yani belediye atıklarını – çöp gazı dahil- ve atık lastiklerin işlenmesi sonucu ortaya çıkan ürünlerin de biyokütle kapsamına alınması ve YEKDEM’den, Yenilenebilir Enerji Destekleme Mekanizmasından faydalandırılarak bu sektörde faaliyet gösteren firmalara teşvik verilmesi söz konusu.
Aynı zamanda bir hekim olan HDP Kocaeli Milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlu’nun TBMM Genel Kurulundaki uyarıları son derece önemli. Gergerlioğlu, halen çalışmakta olan ve devlet desteği ile para kazanan Kocaeli, Düzce, Erzincan’a bu tesislerin verdiği zararı, kendi mesleki deneyimleri ile aktararak, “Bu tesisler insanları kanser ediyor. Kayseri, Çorum, Konya ve Ankara’ya da aynı kötülük yapılmasın. Yasa ile yurt dışından gelecek lastikler Türkiye’yi tam bir cehenneme çevirecek” diyordu.
Torba yasa tasarısı süreçlerini yakından takip eden çevre ve enerji konusunda uzman olan gazeteci dostumuz Önder Algedik 13. maddenin geçmesinin ardından yaptığı yorumda şunları söylüyor; “2016’da kimsenin itiraz etmediği, 25 vekilin ret oyu verdiği, lastik ve plastik çöpleri bile biyokütle sayılmasına karşı yaptıklarımız bugün yetmedi belki ama çöp tanımı bir kat düzeldi. Ama gerçek şu ki Türkiye’de artık bir lastikten enerji üretim santralleri (LES) yasaklansın mücadelesi bugün bitmedi, bilakis başladı!”.
Evet, mücadele daha yeni başlıyor…
Bu haftaki yazımızı Tokat Erbaa’da yapılmak istenen altın işletmeciliği ile ilgili umut veren bir gelişme ile sonlandıralım. Kendisi de Tokatlı olan HDP’li Ali Kenanoğlu’na torba yasa ile ilgili telefon görüşmemizde bu meseleyi de sordum. Meclisteki AKP’li bazı milletvekillerinin de bu projeye karşı olduklarını, birebir görüşmelerde projenin iptal edilebileceği izlenimini edindiğini söyledi. Gerçekten de Kenanoğlu’nun TBMM’deki konuşmasının çözümüne baktığımızda kendisi gibi Tokat doğumlu olan AKP Grup Başkan Vekili Özlem Zengin’in, Kenanoğlu’nun “Erbaa’nın yaylaları yeşil kalsın” sözleri üzerine söylediği “Kalacak” tümcesinin de tutanaklara geçtiği görülüyor.